İnsan Allahü tealaya ne kadar yaklaşırsa hem dünyada hem ahirette mutlu olur.

İnsanın hayatta olması çok kıymetlidir. Dünyada bir nefes, ahiretin yüz milyon senesine bedeldir. Çünki burada bir kelime-i tevhid söylemek, birkere “Allah” demek, oradaki teraziyi değiştirir. Yani hayat fırsattır. Dünya hayaldir. Hayal peşinde koşmamak lazımdır. Hayal peşinde koşanlar hayalperest olur, hayalin ideali olmaz. Gerçek olan ahirettir.
 O halde, ne mutlu ki, ne bahtiyarız ki, Allahü teala bize kendini tanıttı, sevdiklerini tanıttı, dinimizi tanıttı…. Bu nimetin elimizden çıkmaması, devam etmesi için şükrünü yapmak lazımdır. Bu nimetin şükrünü yapmak ise; bizden evvelkiler nasıl bize ulaştırdı ise, bizde bizden sonrakilere ulaştırmalıyız.. Bu bayrak elden ele devam etmelidir. Dinimizi öğrenmeğe ve öğretmeğe mecburuz, bununda en güzel şekli, ehl-i sünnet alimlerinin hazırladıkları kitabları okumak ve okutmaktır… şükür böyle olmalıdır.
İnsan Allahü tealaya ne kadar yaklaşırsa  hem dünyada hem ahirette mutlu olur. İnsan Allahü tealadan ne kadar uzaklaşırsa hem dünyası hem ahireti perişan olur. Çünki Allahü teala kullarına ana babalarından daha şefkatli, merhametli ve bize bizden daha yakındır.
 Dolayısıyla bütün nimetleri veren, bizi insan olarak dünyaya getiren, bu imanı nasib eden, bu hizmetleri nasib eden, bu işleri veren saymakla bitmeyen nimetleri veren yüce Allaha sırt çevirmek, menfaatçilerle dost olmak kadim dostu bırakıpta başkalarıyla uğraşmak, Cenab-ı Hakkın gücüne gider.
Allah için yapılan işe ihlas, dünya için yapılana ise riya denir ki, birbirinin tam tersidir. Yaptığımızı Allah için yapmalıyız. Ahmede çalışıp Mehmetden ücret beklenmez. Dolayısıyla insanlar beğensin, insanlar sevsin, methetsin, alkışlasın diye yaşarsak Cenab-ı Haktan ne bekleriz.  Yediren, içiren hayat veren O’dur. Cenab-ı Allah bizden ne istiyor: Onu Allah olarak tanımak, bilmek, iman etmek  ve onun emir ve yasaklarına en azından saygılı olmak…
 
Veysel Karani hazretlerine birisi gelmiş demiş ki; efendim bize nasihat verin. Buyurmuş ki “Allahı biliyor musun”, biliyorum tabi demiş, “başka bir şey bilmene gerek yok” buyurmuş. Bir tane daha nasihat ver deyince; “Peki Allah seni biliyor mu” buyurmuş. Elbette biliyor demiş. “Başkası bilmesede olur” buyurmuş.  O bakımdan yaptığımız işleri ne için, kim için yaptığımıza, ihlasmı-riyamı olduğuna dikkat etmeliyiz.
 
Her şey fanidir. Her gecenin bir sabahı, her sıkıntının bir ferahlığı vardır. Sabretmek, ferahlamanın anahtarıdır. Allahü teala, “sabredenleri severim” buyuruyor. 
 
Bir şeye kavuşan her şeye kavuşur. O bir şey, ışıktır, kaynaktır. İnsanın istifade edebilmesi veya edememesi, o bir şeye yakınlığına veya uzaklığına bağlıdır.  

Yorum bırakın