Archive for Aralık 2009

Hayırlı cumalar dilerim kardeşler..

Cumanız mübarek olsun hayırlara vesile olsun inşaAllah…Rabbim, korktuğumuzdan emin.
Umduğumuza nail eylesin…Amin

BU GÜNÜN HATIRINA;
SELAMLARINIZ RESULAllahA ULAŞSIN, ŞEFAATINA NAİL OLASINIZ
BUGÜNÜN HATIRINA;
AllahIN RIZASINI KAZANASINIZ
BUGÜNÜN HATIRINA;
BÜTÜN DERTLER KEDERLER HASTALIKLAR BORÇLAR HASRET VE öZLEMLER GİDERİLSİN
BUGÜNÜN HATIRINA;
AllahIN AFFI HEPİNİZE ULAŞSIN
BUGÜNÜN HATIRINA;
KÜSLER BARIŞSIN,
BUGÜNÜN HATIRINA;
HERKİŞİNİN MURADI KENDİ HAYRINA GERÇEKLEŞSSİN
BUGÜNÜN HATIRINA;
MUTLULUKLAR ALEMİ SARSIN, HUZUR VE ALLAHIN NURU ÜZERİMİZDE DAİM OLSUN UMUTLARIMIZ YEŞERSİN,ALLAH( C.C) SEVGİSİ VE AŞKI ÇOĞALSIN
BUGÜNÜN HATIRINA;
ALLAHIM BİZİ AİLEMİZİ DOSTLARIMIZI ARKADAŞLARIMIZI SEVDİKLERİMİZİ BAĞIŞLA

 BİZE SENİN KATINDA EN DEĞERLİ VE EN ÇOK RAZI OLDUĞUN KUL ÜNVANINI TAŞITTIRACAKLARI BİZE NASİP ET AŞKINLA YANAN GÖNÜLLERİN GÖZ YAŞLARINI ÇOĞALT

YA RABBİ SENİN AŞKINI, BUGÜNÜN HATIRINA İSTEYENLERE VER ALLAHIM…

AMMİİNNN

Doğru yol ve Sapkınlık Kavşağında‏

Mehmet ILDIRAR

İnsanın yaratılışından bu yana bir hak yol, bir de sapkınlık zinciri oluşmuştur. Adem a.s.’la başlayan hidayet zincirinde halkalar birbirine eklenerek Peygamber s.a.v. Efendimiz’e kadar gelmiştir. Bunun karşısında başta İblis olmak üzere, Kâbil, Firavun, Nemrut ve benzerlerinden meydana gelen dalalet ve küfür zinciri vardır. İnsanlar ikisinden birine sarılır.

İblis, insanları ne kadar dalalete düşürmeye çalışsa da kalbi gönlü aydınlık insan ona uymaz. Allah Tealâ, Kur’an-ı Mucizü’l Beyan’da hidayet yolu olarak peygamber kıssalarını naklettiği gibi; Firavun, Nemrut, Ad ve Semud kavmi gibi fitne, çirkinlik ve sapıklıkla helâk olmuşları da bildirir. Ki böylece insanoğlu iki yolu da bilsin ve içlerinden birini tercih etsin.

Nasıl Musa a.s. insanlara hidayette rehberse, Firavun da şerde rehberdir. Nasıl Musa a.s.’a Cibril yol göstermişse, Firavun’a da İblis yol göstermiştir.

İnsanın fiili, kişinin kendi iradesini kullanmasıyla meydana gelir. Hadis-i şeriflerde zikredilen Hakk’a teslim olanla asi olan meselesi bu şekilde izah edilir. Dolayısıyla, insan kendi yaptığından mesuldür. İlm-i ezelde tayin edilen kader, insanları yaptıklarını işlemeye zorlamak için değildir. İnsanın kendi irade ve dilemesiyle o şeyi yaparak o noktaya varacağını Cenab-ı Hakk’ın bildiğinden dolayıdır.
Burası çok önemlidir.

Bir otomobil düşünelim. Onun teknik bilgilerini ihtiva eden bir kitapçığı vardır. Ne kadar yağ konulacağı, aküsünün kaç volt, suyunun kaç litre, hızının kaç kilometre olduğu gibi otomobile ait bilgiler bu kılavuzda yazılıdır. Belirtilen miktardan az veya fazla miktarda yağ konulursa elbette motora zarar verir.

Bu durumda mühendisi suçlayamazsın çünkü mühendis, “Noksan koymasaydın motor yanmazdı.” der. Bunun gibi, kader bahsinde de kişinin kendi tercihi ön plandadır. İnsan, kendi fiilinin neticesini görür, bu yüzden itiraz edemez. İtiraz ederse kafasını taşa çarpar, parçalar. Rabbim Tealâ, herkese ilâhi idrak nasip etsin.

Nâs Suresi’nde insanlara, cinlerin ve şeytanın şerrinden Allah Tealâ’ya sığınmak emrolunmuştur. “Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır.” (Bakara, 168 vd.) ayet-i celilesiyle Allah Tealâ şeytanın düşmanlığını bildirmiştir.

Bu düşman her zaman tetiktedir. Hasan Basrî Hazretleri’ne “Şeytan uyur mu?” diye sorulunca, “Keşke uyusaydı rahat ederdik..” diye cevap vermiştir. Şeytan damarlarımızda dolaşıyor. Allah Tealâ, Peygamberimiz’e nübüvvet mührünü şeytan musallat olmasın diye vurmuştur. Zira nübüvvet mührünün olduğu yer, şeytanın insan cesedine girdiği kapıdır.

O halde biz ne yapacağız? Rabbimize sığınacağız, O’nun dostluğuna erişmek için çabalayacağız. O ki bizi zelil bırakmaz. O ki kendisine sığınanı düşmanına mağlup ettirmez.

Bundan dolayı muhabbet-i ilâhi, Allah’a sevgi farz oldu. İnsan Allah’ı sevmekle zikreder. “El-Hikem’ül Atâiyye”de Ataullah İskenderî k.s. Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Kulun Allah’ı zikretmesi çok önemlidir. Sen, herkes Allah’ı zikredebilir zannetme. Aziz, her noksandan münezzeh ve müberra olan Allah Tealâ ancak sevdiği kulunun diline kendi zikrini verir. Peygamberler ve evliya-i izam böyledir.”

Bizim o büyükler gibi olmamız mümkün değil. Fakat Allah Tealâ’nın yardımıyla göstereceğimiz gayret, hidayet zincirine dahil olup inşallah kurtuluşumuza vesile olacaktır.

 

Günahlar, denizlerin köpüğü kadar da olsa…

Ebu Hüreyre’den: "Kim her namazın peşinden 33 kere Subhanallah, 33 kere Elhamdülillah, 33 kere Allahü Ekber, 33 kere Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr." derse günahları denizlerin köpükleri kadar da olsa affedilir." (Müslim, Ezkâr: 68)

Resulullah (sas) namazın ardından “Kim namazın ardından 33’er kere Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber derse affolunur” buyuruyor.

 
"“Saatine baktı ve ‘Eyvah! Akşam namazına 10 dakika kalmış.’ diyerek hemen abdest almak için lavaboya doğru yöneldi. Abdestini aldı, seccadesini serdi ve hızlıca namazını kıldıktan sonra seccadesiyi apar topar toplayarak dolabın üst rafına koydu.

Akşam ezanı neredeyse okunmak üzereydi. Şimdi namazını bu saate bıraktığı için üzülmeli miydi? Yoksa son anda dahi olsa namazını kıldığı için sevinmeli miydi? Tam olarak karar veremedi. Namazdan sonra tesbih çekmek ise aklına dahi gelmemişti…”

evet…
Bu olayı belki çoğumuz yaşıyoruz. Namazlarımızı adabıyla, cemaatle kılamıyoruz. Belki namazımızı vaktin son dakikalarına sıkıştırıyoruz, belki de (Allah muhafaza etsin) kılmayı unutuyoruz (!). Allah ve Rasulü’nün hassasiyetle üzerinde durduğu namaz konusunda böyle tembel davranırken namaz tesbihatını yapmak belki de aklımızın ucundan bile geçmiyor.

Bakın Peygamber Efendimiz (sas), namaz tesbihatı konusunda bizleri nasıl uyarıyor: “Kim her namazın peşinden otuz üç defa Allah’ı tesbih eder (Subhanallah), otuz üç defa Allah’a hamd eder (Elhamdülillah) ve otuz üç defa da Allah’ı tekbir eder (Allahüekber), yüzü tamamlamak için de: “Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehülhamdu ve hüve ala külli şeyin kadîr” derse, hata ve günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile bağışlanır.” (Müslim)

Tesbihatları unutmayalım Camilerimizde cemaatle topluca tesbihat yapılmakta. Camiye gittiğimizde tesbihatı da mutlaka yapalım. Bununla birlikte tek başımıza kıldığımız namazlardan sonra da tesbihatı kesinlikle ihmal etmemeye çalışalım. Bunu kendimize bir fıtrat olarak kazandıralım. Hem Efendimiz (sas)’in verdiği müjdeyi hatırlasanıza: ‘günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile bağışlanır’. Bu müjdeye nail olmak istemez misiniz?

Ey insan… Sana sesleniyorum sana !!!

Ey insan…
Sana sesleniyorum sana…

Her sabah her şeye bir önceki birikimlerinle bıraktığın yerden yeniden başlayan, yeniden derlenip toparlanan, bütün bir gece boyunca, bedeni ve bilinciyle aklı ve ruhu ile mutlaka çözümlenmesi gereken sorunları uyku altında tartışan insan!
Sana sesleniyorum…

Aklın veya duyguların, bilincin, şuurun ile bazen nesnel gerçeği, belki kainatı belki nefsini, belki YARATICIYI tanıyacak olursun; fakat hakikatin peşinden İbrahimvari bir şekilde gitmediğinden, inandığın değerlere sahip çıkmadığından bir serap misali kaybolur bütün güzellikler…

Nedir seni bu kadar rahatsız eden ey insan!…

Amaçlarını iyi saptamamış, ideallerini yüksek tutmamış, hayatın zorunlu yasaları ışığında gelişen hakikatlere uzak kaldığından mıdır? Bugüne kadar belki birçok kitap okudun. Her okuduğun seni alıp kendi mantığı içinde sana bir fikir verdi. Ama aradığın temel sorunun cevabını bir türlü bulamadın. Ne arıyordun ey insan, insanlık ne arıyordu. İnsanlığın kaybettiği yitik malı neydi? Bir yanda dünyaya gözünü açtığı andan itibaren algıladığı, öğrendiği, edindiği kişisel, toplumsal alışkanlıklar, bir yandan tepeden tırnağa değişmemizi emreden, boyası ile boyanmamızı isteyen YÜCE ZAT…

Ey insan,
Kendini değiştireceksin, değiştirmek zorundasın. Bütün hayatın ilahi nizamın mihenkine vurup yaşayacaksın. Hayatı hayat verenin yolunda harcamalısın. Yüce Yaratıcının kanunlarına aykırı, alışılmış ölçüleri ve o ölçüler içinde onların yetmezliğinden doğan yeni ölçüleri kabul etmemelisin. Yapında yer almış bütün putları kıracaksın.

Ey insan!
Kendini bu dünyada ebedi yaşayacak zannettiğinden midir yanılgıların? Bilmez misin kişinin kalbini dünya sevgisi kapladı mı artık onun ilacı yoktur. Arı misalini bilir misin? Arı bala konuyor, lezzetlendikçe batıyor, lezzetlendikçe batıyor, neticede nimete bata bata kendini kurtaramıyor ve boğuluyor. Aynen öyle de insan da zevklerine dalması, aşırı servet ve şehvet peşinde koşması ve lükse hayranlığı bataklığa götürüyor.

Ey insan!

Kendi gerçekliğini, toplumsal gerçekler ile birleştirmelisin. Çünkü sen sosyal bir varlıksın. İçinde bulunduğun toplum ile o toplumu ayakta tutan dinamiklerin (din, dil, örf…) kıymetini bilmelisin. Toplumun sıkıntıları, kalbini yaralaması lazım. İnsanlığın sürüklendiği ya da sürüklenmek istendiği kaosa çözümlerin olabilmeli… İnsanlık er geç insanca yaşama ateşini kalbinde hissedecektir. O zaman insanlığın özlediği, belki bir ömür yaşamayı arzu ettiği günlerin gelmesine bir nebze de olsa senin payının olması seni mutlu edecektir.

Ey insan!
Umutla yaşamayı bileceksin. Mutlu yarınlara ulaşmak; geleceğe umutla bakmakladır. Yaşanılan bütün sıkıntıların, başa gelen her hadisenin; kainatı bütün güzellikleriyle Yaratan, bir yaprak tanesi dahi O’nun (cc) izni olmadan yere düşmeyen, beni benden daha iyi bilen RABBİMİN izni ile olur.’ İnancında olmalısın.

Ey in san!

Zamanını boşa geçirmemelisin. Şunu bil ki; insanlığın değerini bilmediği nimetlerden birisidir zaman. Şu kısacık dünya hayatında lüzumlu vazifeler pek çoktur. Bütün zamanını kainatın tılsımını keşfetmek için veya “Bu kainatın Sultanı bizden ne istiyor?” Sorusuna cevap aramakla geçsin. Zamanını kabir ve uhrevi alemde yoldaşlık yapacak ilim tahsiline, ALLAH’ın(cc) anıldığı dost meclislerine ver.

Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi; “Ey insan şu kainattan maksad-ı ala, tezahürü rububiyete karşı ubudiyeti külliyeyi insaniyedir.” Yani insanın Yaratılış amacı kulluktur.

M. Şirin Turgut
KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR ”

Hz.MUHAMMED
(S.A.V.)

Birer cümleyle Ashabı Kiram…öğrenelim lütfen …

Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. EBÛ BEKR-İ SIDDÎK
Adâletin timsâli ikinci büyük halîfe: Hz. ÖMER
Meleklerin bile hayâ ettiği halîfe: Hz. OSMAN
ALLAHın arslanı ve Resûlullahın dâmâdı: Hz. ALİ BİN EBÎ TÂLİB
Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri: ABDURRAHMAN BİN AVF
Cennetle müjdelenen ümmetin emîni: EBÛ UBEYDE BİN CERRÂH
Resûlullahın okçusu: SA’D BİN EBÎ VAKKÂS
İlk Müslüman olanlardan: TALHÂ BİN UBEYDULLAH
Cennetle müjdelenenlerden: ZÜBEYR BİN AVVÂM
Peygamberimizin amcası: ABBÂS BİN ABDÜLMUTTALİB
Tefsîr âlimlerinin şâhı: ABDULLAH BİN ABBÂS
Hadîs-i şerîf yazması ile meşhûr sahâbî: ABDULLAH BİN AMR BİN ÂS
Uhud şehitlerinden: ABDULLAH BİN CAHŞ
Hz. Ebu Bekir’in oğlu: ABDULLAH BİN EBÎ BEKR-İ SİDDÎK
Meleklerin yıkadığı sahâbînin oğlu: ABDULLAH BİN HANZALA
Resûlullahın elçilerinden: ABDULLAH BİN HUZÂFE
Kur’ân-ı kerîmi açıktan okuyan ilk sahâbî: ABDULLAH BİN MES’ÛD
En çok hadîs bilen sahâbîlerden: ABDULLAH BİN ÖMER
Resûlullahın şâiri: ABDULLAH BİN REVÂHA
Tevratta Resûlullahın alâmetlerini görüp Müslüman olan sahâbî: ABDULLAH BİN SELÂM
Bedir’de babasına karşı savaşan sahâbî: ABDULLAH BİN SÜHEYL
Sâhib-ül ezân: ABDULLAH BİN ZEYD
Medîne’de muhâcirlerden ilk doğan sahâbî: ABDULLAH BİN ZÜBEYR
Âilece cömert olan sahâbî: ADİ BİN HÂTİM TÂİ
Meleklerin defnettiği sahâbî: ÂMİR BİN FÜHEYRE
Şehîd oğlu şehîd: AMMÂR BİN YÂSER
Meşhûr Arab dâhîlerinden: AMR BİN ÂS
Arıların koruduğu sahâbî: ÂSIM BİN SÂBİT
Kıblenin değiştiğini haber veren sahâbî: BERÂ BİN ÂZİB
Hz. Ebû Bekir’e ilk bîât eden sahabî: BEŞİR BİN SA’D
Peygamber efendimizin müezzini: BİLÂL-İ HABEŞİ
Resûlullahın sancaktarı: BÜREYDE BİN HASİB
Sahâbenin en çok hadîs bildirenlerinden: CÂBİR BİN ABDULLAH
Cennete uçarak giden sahâbî: CA’FER-İ TAYYÂR
Cebrâil aleyhisselâmın, şekline girdiği sahâbî: DIHYE-İ KELBÎ
Peygamber efendimizin fedâisi: EBÛ DÜCÂNE
Mihmândâr-ı Resûlullah: EBÛ EYYÛB-EL ENSÂRÎ
En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahâbî: EBÛ HÜREYRE
Resûlullahın süvârilerinden: EBÛ KATÂDE
Tevbesi ile meşhûr sahâbî: EBU LÜBÂBE
Kur’ân-ı kerîmi en iyi okuyan sahâbîlerden: EBÛ MÛSEL-EŞ’ARÎ
Çok hadîs rivâyet eden yedi sahâbîden: EBÛ SA’ÎD-İ HUDRÎ
Tek başına hicret eden sahâbî: EBÛ SELEME
Resulullahın fedâisi: EBÛ TALHÂ
Gıfarî kâbilsenin reisî: EBÛ ZER GIFÂRÎ
Kâdılık yapan sahâbîlerden: EBÜDDERDÂ
Resûlullahın hizmetçisi: ENES BİN MÂLİK
Evi ilk vakıf olan sahâbî: ERKAM BİN EBİ’L ERKAM
Câhiliye devrinde de tek bir ALLAHa inanan sahâbî: ES’AD BİN ZÜRÂRE
Yemenli sahâbîlerden: FEYRÛZ BİN DEYLEMÎ
İlk Müslüman sahâbîlerden: HABBÂB BİN ERET
İlk Müslüman olan sahâbîlerden: HÂLİD BİN SA’ÎD BİN ÂS
Meleklerin yıkadığı sahâbî: HANZALA BİN EBÛ ÂMİR
Darağacında ilk namaz kılan sahâbî: HUBEYB BİN ADİY
Sevgili Peygamberimizin sırdaşı: HUZEYFE BİN YEMÂN
Şehîdlerin efendisi: Hz. HAMZA
Peygamber efendimizin şâirlerinden: KÂ’B BİN MÂLİK
Resûlullahın süvârilerinden: MİKDÂD BİN ESVED
Resûlullah efendimizin fedâîlerinden: MUHAMMED BİN MESLEME
İslâmda ilk öğretmen: MUS’AB BİN UMEYR
Helâl ve harâmı iyi bilen sahâbî: MU’ÂZ BİN CEBEL
Hâşimoğullarının en yaşlısı: NEVFEL BİN HÂRİS
Eshâb-ı kirâmın meşhûr kumandanlarından: NU’MÂN BİN MUKARRİN
Medîne’de ilk vefât eden muhâcir sahâbî: OSMAN BİN MAZ’ÛN
Kâbe’nin hizmetinde olan sahâbî: OSMAN BİN TALHÂ
Peygamber efendimizin hatîblerinden: SÂBİT BİN KAYS
Ensârın en hayırlılarından: SA’D BİN MU’ÂZ
Şehîd olurken nasîhat eden sahâbî: SA’D BİN REBİ
Hz. Ömer’e benzeyen vâli: SAİD BİN ÂMİR
Kur’ân-ı kerîmi en iyi okuyanlardan: SÂLİM MEVLÂ EBÛ HUZEYFE
Eshâb-ı kirâmın okçularından: SEHL BİN HANİF
Medîne’de en son vefât eden sahâbî: SEHL BİN SA’D
Piyâdelerin en hayırlısı: SELEME BİN EKVÂ
Kardeşlerinin işkence ettiği sahâbî: SELEME BİN HİŞÂM
Ehl-i beytten sayılan İranlı sahâbî: SELMÂN-I FÂRİSİ
Resûlullahın hizmetçisi: SEVBÂN
ALLAH yolunda malını mülkünü terkeden sahâbî: SÜHEYB-İ RUMİ
Yemâme kabîlesi reisi: SÜMÂME BİN ÜSÂL
Işık Saçan Sahâbî: TUFEYL BİN AMR
Akabe bî’atlerinde kavminin temsilcisi olan sahâbî: UBÂDE BİN SÂMİT
Eshâb-ı suffadan: UKBE BİN ÂMİR
Kırâati ile meşhûr sahâbî: ÜBEYY BİN KÂ’B
Resûlullahın çok sevdiği sahâbîlerden: ÜSÂME BİN ZEYD
Eshâb-ı kirâmın sancaktarlarından: ÜSEYD BİN HUDAYR
Kardeşleri tarafından işkence gören sahâbî: VELÎD BİN VELÎD