Posts Tagged ‘namaz’

Namazda Huzur-u Kalp

              

Yapılan ibadetler özelliklede kılınan günlük namazlar kalben ve bedenen tam bir teslimiyet ve yöneliş ile yapılmalıdır, aksi takdirde rahmet konusu olmayacağı, kabullük derecesinden düşeceği ve namaz kılanın Allah’ın lütfüne mazhar olmayacağı ehlibeyt hadisleri vasıtasıyla bizlere bildirilmiştir.
İbadetlerin iki temeli, iki esası bulunmaktadır, birincisi ihlâs ve ikincisi de huzur-u kalptir. Bunlar ne kadar mükemmel olursa ondaki üfürülmüş ruh o kadar temiz, saadet o kadar çok, rabbe doğru ilerleyiş o kadar hızlı ve melekuti sureti de o kadar nurani olacaktır. Nitekim amellerin mükemmelliği niyet, ihlâs ve kalbe bağlıdır, dış görünüm o kadar da önemli değildir. Dıştan güzel namaz kılan fakat ruhen yaratana yönelmeyene yüce Allah nazar etmez ve namazı da semaları aşarak yükselmez. Örneğin insan suresinde Hz. Ali (a.s) ve temiz ehlibeytin övülmesiyle ilgili ayetlerin nazil olmasının nedeni bir lokma ekmek verdikleri için değildir, amelin batını, onların samimiyeti ve nurani ciheti nedeniyledir.
Öyleyse ey aziz! Sende nasıl bir namaz kıldığını düşün, birde ehlibeytin nasıl namaz kıldıklarını öğren, bu husustaki hadisleri oku, konu üzerinde biraz düşün ve şu sonuca var ki ibadetler, özelliklede namaz ebedi yaşantımızda mutlu olmamız için en önemli faktördür. Mükemmelin mayası, yeniden doğuşun hayat sermayesidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar, namazlarında yanılgıdadırlar. Onlar gösteriş yapanlardır.” Maun süresi. Yine şöyle buyurmuştur: “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.” Muminun-1/2.
Namazda huşu içinde olmayan kişi iman ve kurtuluş ehli değildir, yüce Allah’ın hakkında “yazıklar olsun” dediği kimseye gerçekten yazıklar olsun. Allah Resulü’nden (s.a.a) şöyle bir rivayet nakledilmektedir: “Allah’a Onu görüyormuşçasına ibadet edin, siz onu görmeseniz de o sizi görmektedir.” Bu hadis kalbin hazır hale gelmesinin iki aşamasına işarete etmektedir: biri zatın veya isimlerin tecellisinde kalbin hazır olması, diğeri de ibadet edenin kendisini rububiyet makamında kalbinin hazır olması.
Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “Namaz vardır yarısı kabul edilir, namaz vardır üçte biri kabul edilir veya dörtte biri yahut onda biri kabul edilir. Namaz vardır paçavraya dönmüş elbise gibidir, bu namaz sahibinin suratına fırlatılır. Senin namazından, kalbinin hazır bulunduğu ve kabul ettiği miktardan başka bir neticesi yoktur.”

Okumaya devam et

HAYDİ NAMAZA….

           

Eşimizi,dostumuzu akrabalarımızı namaz konusun da uyaralım yarın ahirette
”Sen kılıyordun ama beni hiç uyarmıyordun”
sözünü duymamak için elimizden geldiğince, tatlı dille namazın önemini anlatalım inşaALLAH.

 

Kulaklarin Ezani Duymuyorsa
Nefsine Yeniliyorsan

Vazifeni Erteleyip
Nasipsizlik Ve Gaflete Koşarak
El Açip Kucaklayip Variyorsan.
bak Bu Yazi Gözüne Ilişti Ise
Ve Hala Sağsan Soluk Alip Veriyorsan
Yüce Mevlam Sana Merhamet Ediyor.
hadi Kalk Aksatma,erteleme Vesveseye Kapilma.
çık Rabbinin Huzuruna Vazifeni Eda Et
İste Rabbinden Dua’nla.


“Allahü ekber, Allahü ekber!
“Allahü ekber, Allahü ekber!
“Eşhedü enlâilâhe illallah!
“Eşhedü en lâilâhe illallah!
“Eşhedü enne Muhammede’r-resûlullah!
“Eşhedü enne Muhammede’r-resûlullah!
“Hayye âle’s-salâh, Hayye âle’s-salâh!
“Hayye âle’l felâh, Hayye âle’l felâh!
“Allahü ekber, Allahü ekber!
“Lâilâhe illallah!”

Namaz kılmamak, imansızlıktan veya iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek, kolaylıkla uymaktır. Bedeni hasta olana bazı işleri yapmak güç geldiği gibi, kalbi ve ruhu hasta olana da ibadet etmek güç gelir.
kime neyi söylüyoruz…
kime neyi duyuruyoruz.
ezana kulak vermeyenin farzını bilmeyenin…..
kalbini,kulağını,gözünü,gönlünü kendi kilitleyenin
neyin farkında olabilir ki.
gözüne gözüne bu yazılanları soktukça
karşına çıkardıkça
acaba oturduğu yerden gaflet haliyle neler söylüyor üstümüze.
nefret mi duyuyor,sui zan mı ediyor.
ALLAH cc islah etsin.
cümlemizi hidayete erdirsin.
haydin namaza.
haydin namaza.
haydin namaza.
ALLAH cc aşkına peygamber s.a.v. aşkına
haydin farzı edanızın seccadenizin başına.
ALLAH c c huzuruna…
haydin namaza..haydin felaha…. haydin..ALLAH cc huzuruna….

Bir Bayram Sabahı ….

         

Saat sabahın dördüydü daha. İlk uyanan makbule sultan oldu, ne güzel bir

 bayram sabahı diyerek içinden.  Birkaç dakika denize doğru uzandı gözleriyle.

 Zaten uyuyalı iki saati geçmemişti.

Bir gün önceden başlayıp temizliğe her yeri altmış olan yaşına rağmen pırıl pırıl yapmıştı. Şekerler şekerliğe konmuş, bayramda çay ikram edilecek olan fincan ve bardaklar vitrinden özenle seçilmiş,  bayram kıyafetleri ütülenip hazırlanmıştı. 

 Her şey tamamdı. İş artık Koca Yusuf’u uyandırmaya kalmıştı.

Usulca yaklaştı yanına doğru. Derin bir nefes alıp evlendiği günü hatırladı. İlk defa evlendiği gece görebildiği hayat arkadaşı ile anlaşabilmek hiç de zor olmamıştı.

Anlayışlı adamdı Koca Yusuf oda tam bir anadolu kadını.

Bir önceki geceden sinek kaydı traşını olan Koca Yusuf’un yanağına bir günaydın öpücüğü kondurdu. Bir hayli zamandır böyle uyandırılmaya alışkın olmayan Koca Yusuf’un oldukça hoşuna gitmişti bu öpücük. 

Biraz naz edip bekledi ikinciyi.  Sanki anlamışçasına ikinci öpücüğü

 kondurduğunda yanağına Makbule hanım gülen gözleriyle Koca Yusuf ;

-Günaydın Makbule Hanım, torunlarda gelmese beni öpeceğin yok.

Diyerek inceden şakayla karışık sitem etti. Yatağından kalkıp üzerini giyindi

ve caminin yolunu tuttu. 

Makbule Hanımda bu bayram sabahlarının tatlı telaşını hissederek içinde

 Koca Yusuf’un tam istediği gibi bir kahvaltı sofrası hazırlamaya koyuldu.

Namaz bitimi sarılıp bayramı kutlanacak arkadaşlar bittiğinde eve geldi Koca Yusuf. Hazırlanan kahvaltı sofrasını gördüğünde bir öpücükte o kondurdu Makbule Hanım’ın yanağına.

 Oturup kahvaltılarını yaptılar ve  evin önünü gören pencere önündeki koltuklarına oturarak oğul Ahmet’i ve torunu beklemeye koyuldular.

Geçen bayram gelmemişlerdi yanlarına. Yollar çok kötü demişler ve anne ve babaları için tepecekleri dört yüz kilometre yolu göze alamamışlardı.

Okumaya devam et

NAMAZDAKİ DİRİLİŞ

          

Muradını emrini bilmek lazım en evvel
Huzuruna taretini abdestini sen al gel
Başı bozuk sahipsizmi sanıyorsun dünyayı
Dirilişler namazdadır dirilişe sende gel

Kıyamdaki tekbir ile rahmana ilk yöneliş
Rüku ile sücud ile ne güzel boyun eğiş
Tahiyyatta büyük ikram miracına yükseliş
Ölü gibi gezen beden namazdır diriliş

Sevenler sevdiğini her an yanında ister
Hakka doğru coşturur gönülden olan hisler
Mirac ile yakın etti kendine habibini
Namazdaki dirilişle bizi yanına ister

Salat ile selam ile ne güzel bir sesleniş
Bir tek ona secde etmek evvel emirdeki iş
Ne uhudu gördün sen ne kırıldı birtekdiş
Kolay miras kalmadı namazdaki diriliş

Hesabı kitabını bilir elbet ehli iş
Müezzinler ezanla kaçıncı davet ediş
Saftaki yerini al henüz vakit geçmeden
Aleme hayat verir namazdaki diriliş

                Şadan Yenişafak

Onlarin Namazlari…

                    

Rasulullah (s.a.v)’in Namazı..:
Hz. Ali (r.a) şöyle anlatır: “ Bedir harbinde Rasulullah’ın bir ağaç altında ağlayarak namaz kıldığını gördüm. Hatta öylece sabahladı.. “ (Fezail-i A’mal, 299 ) Bu ağlayış halinin yanında Alemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ‘in göğsünden namaz esnasında zaman zaman da tencere kaynarken çıkan ses gibi birtakım sesler işitilirdi. Hz. Aişe validemiz buyururlar : “ Rasulullah (s.a.v) namaza durduğunda zaman zaman yüreğinden kazan kaynaması gibi ses gelirdi.” (Ebu Dabud, Salat, 157, Nesai, Sehv, 18 )

Hz. Aişe validemiz, Rasulullah (s.a.v)’in namaz kılışıyla alakalı olarak ayrıca şunları söyler : “ Rasulullah bizimle konuşur, biz de onunla konuşurduk. Ama namaz vakti gelince sanki bizi tanımıyor gibi bir hale gelir, bütün varlığıyla Allah’a yönelirdi..” ( Fezail-i A’mal, 303 ) ***

Hz. Ömer (r.a) ‘ i Mecusi mızrakla yaralamıştı. Devamlı bir suretle kan kaybediyordu. Bir müddet sonra kendinden geçti ve bayıldı. Bu bir ölüm baygınlığı idi. Fakat namaz vakitleri girdiğinde kulağına eğilip : “ Namaz Ya Ömer, namaz..!” dediklerinde Hz. Ömer hayret verici bir irade ile ayılıyor ve o haliyle namazını eda ediyordu. “Namazı olmayanın İslam’da yeri yoktu..!!” ifadesini tekrarlıyor ve sonra tekrardan kendinden geçiyordu. ***

Hz. Ali (r.a ), namaza durduğunda beti benzi sararır, kendi vücudu dahil her şeyden sıyrılırdı. Bir muharebede mübarek ayağına batan oku, kendi arzusu üzerine namaz esnasında çıkardıklarında bunun farkında dahi olmamıştı. O’na : “Ey mü’minlerin emiri! Namaz vakti gelince niçin yüzünüzün rengi değişiyor ve titremeye başlıyorsunuz?” diye sordular. Buyurdu ki: “Yerin ve göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan aciz kaldığı bir emaneti eda etme zamanı gelmiştir. Onu kusursuz olarak yapabilecek miyim, yapamayacak mıyım , bilemiyorum.” ***

Okumaya devam et