Posts Tagged ‘gece’

Sen teselli et beni…

           

Ey affetmeyi seven Rabbim,sil gözyaşlarımı…
Sen teselli et beni…
serinlik ver şu bağrıma..

Vardır bunda da bir hayır dedirt bana..
Hayırlı kederlerimi sen sevdir bana!..

Tıpkı geceye saçılan yıldızlar gibi,
Ömrüme ışık olsun, sıkıntı anlarımda ettiğim dualar..

Hüzünlerde olgunlaştır beni..
Cahilim çok cahilim..

Rabbim …Sen yolum ol! Sen sonum ol! …

(amin insaallah )

‘Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara-153)

SENSİZLİĞE ALIŞMAK

            

Şimdi gönül alemimde kurduğum dünyanın pırıltıları kapsıyor hayatımı
Şimdi düşlerimde yaşattığım sevdaların hakikatleri yansıyor varlığıma
Şimdi seni bulmaların baharında mevsimlerim hep baharda dönüyor
Şimdi zemheri karanlıklardan kurtulup, ayaz gecelerden sıyrılıp
Şimdi sıcaklığını yaşıyorum gönül dünyamın derinliklerinde
Sensizliğe alışmak şimdi seni yaşamaktan daha zor geliyor alışmalarıma
Sensizliğe alışamıyorum, başlarken hayalimin kalbime dokunuşunda…

Sensizliğe alışmak daha çok korku veriyor yırtıcı bir kaplanın üzerime gelmesinden,
Bir uçurumun kenarında aşağı atılmaktanda beter sensizliğe alışmak.
Çöllerde susuzluğa terkedilmekten,
Gece kabuslarının çekilmezliğinden de beter.
Sensizliğe alışmak, alışılamayanı yaşamaktır aldığım nefeste.
Bir yavrunun anasından koparılması gibi,
Bir mahkumun cellat önüne yatırılması gibi,
Bir masumun en derin bataklığa batırılması gibi zordur sensizliğe alışmak.

Sensizliğe kucak açan bağrım yanmayı haketmişse
En alevli yangınlarda yanmayı isterim tüm bedenim kavrulurcasına
Ve sensizliğe meylederse kalbim, hislerim koparsa bilmeden pervasızca
Düşüncelerim zemherilerin koynunda şaşırırsa yönünü gamsızca
ve Sensizliği anımsama gafletine düşerse beynim,
Bilki, ne göğsümde ki kalbimi isterim, ne seni unutacak hislerimle yaşarım
Nede hafızamda seni hatırlayamayacak beynimi bu başta taşırım.
Sensizliğe alışmakmı? Hayır! tufanların kucağında, kasırgalarda savrulup,
çarpılmadık yer kalmasın duvarlarda, en sert kayalara fırtınılar savurup çarpsın şu bedenimi.
ve bedenimin karakökünü çıkarsın, ciğerimi katmanlara ayırsın kasırgalar, yinede sensizliğe alışmayacağım işte.

Okumaya devam et

Hazan Hüzün Çeşmesidir

         

M.NİHAT MALKOÇ

     Hazan ve gece, hayatın hüznü aksettiren gri yanıdır. Bu zaman dilimlerinde hüzün nöbetleri belleğimizi çepeçevre kuşatır. Sonbahar hatıralara neşter vururken, gece; aydınlık ufuklardan göz kırpan umutların önüne perde olur. Söz sükûta teslim olur kızıl şafaklarda.

     Hazanla beraber gökyüzünün gülümsemesi, yerini asık ve ekşi bir surata bırakır. Mavilikler diriliğini yitirir gökkuşağında. Boşlukta kaybolur geleceğin aydınlıkları. Acılar, ayrılıklar, kayboluşlar ve ölümler yansır hazanın hüzün aynasına. Dert harmanı göğe değdirir kara başını. Ayaklarımız toprağa değdikçe alnımızın ateşi diner; yüreğin şişi iner.

     Kara bulutlar tuval olur esrik duygularıma. Ben her sonbaharda ölürüm, ölümsüzlüğe kanatlanarak… Kışlar kar olup üzerime yağar. Hüzünler çığ gibi ağırlaşıp ezer cılız bedenimi. Gurbetteki ruhum sılaya varıp hesaba durunca nereye düşer gölgem? Ruhun acılar zincirine yeni halkalar ekleyen hazan, yine yapacağını yapıp hüzün coğrafyamızı karanlığa gömer.

Ah hüzün, gönlümün davetsiz misafiri!… Yüreğimin kapılarını sıkı sıkıya kilitlesem de sonbaharın kanatlarına tutunup bacadan girersin gönül malikâneme. Ne kadar değiştirsem de güzergâhımı, bütün kavşaklarda sana giden yol düşer payıma. Vuslat şiirlerinin üstüne kâbus gibi çökersin. Ama hakkını yemek de istemem, zira ilhamımı beslersin tıka basa.

     Sonbaharın acılı yüzü, yere düşen yapraklarda gösterir derin çizgilerini. Bulutlar boşaltır gözyaşlarını toprağın derin çatlaklarından içeri. Aşk damlacıkları acıklı yüzüyle düşer gönül imbiğinden gamzeli yanaklara. Ateşin damlaların sıcaklığı yakar buz dağlarını bile. Ten erir bir mum misali her gece yarısı sabır nöbetlerinde. Aydınlıklar zor çıkar sabaha…

Okumaya devam et

Kadir Gecesi‏

             

Yaklaşan gece! Akıllar ermez, öyle bir gece,
Sayılmaz rahmeti! Kelb koyunları kılı adedince.
Lütufkar bir Rab! Şu gece, rahmetinden numune sadece,
Ölçülmez merhameti! Erişir abdine, olan rahmetince.

Bir mağrada bekliyordu, Efendiler Efendisi,
Şerefli bir ayın, öyle bir gecesi..
Elinde bir nur ile indi, göğün şereflisi,
O nur! Yerdeki kullara, şeref nişanesi.

Bu gece; on dört asır evvel doğan güneşti,
Hikmet; unutulmuş idi, tekrar zuhur etti.
Zulm; kaplamıştı yeri masum gömerdi,
Merhamet; yoktu zerresi, koca zulmü devirdi.

O nur; kapladı kainatı, Sidret-ül Münteha’ya kadar,
Anlamadı arzın Cehli; O’ndan bir zerre miktar.
Her nurun sahibine; yapmadık etmedik komadılar,
Gökteki kameri yardırdılar da, gene inanmadılar…

Allah kelamını, ücret ile indirmedi,
Kelamına hürmete, ücretin en güzelini verdi.
O’nu; O yüce Hakk indirdi,
O’da; O indirince hakla indi…

İlm-el yakîn; yersizdi kalbe girdi,
Cehl-i azîm; sarmıştı arzı, tükendi.
Hakk ki; tanınmazdı yerde, başlara tac edildi,
Batıl ki; bitmezdi saltanatı, bitti tükendi…

İşte böyle bir gece, nasibi bu ümmetin,
Kurtarıcısı, kalan üç yüz altmış dört tanesinin.
Gafleti bırak! Uyanık ol, sabahına dek bu gecenin,
Hatırına bir gece! Farkına var artık, abdliğinin…

İzniyle Allah’ın, inecek cümle melek,
Selam sacacak her bucağa, sabaha dek.
Hepsinden öte! Bizzat Rahman tecelli edecek,
Kim ihya eder? Ebediyyen O’nu mahzun etmeyecek…

………………………………………….. ………..Ernur

“Sevmek birçok şeyi göze almaktır”

                           

Sevmek birçok şeyi göze almaktır”

Kevser Doyurum

İnsan önce annesini sever, bebek anneye muhtaçtır, anne bebeğe. Yeni doğan dilsiz, savunmasız, bazı zamanlarda çaresizdir. Annesi onun dilsizliğini, savunmasızlığını, çaresizliğini sever ve ona ölesiye acır, korur ve sever. Onu kollarına almak, yanağına bir öpücük kondurmak hepsini olmasa da dertlerinin çoğunu unutturur. Bebeğin her geçen gün büyüdüğünü, daha çok uyarana cevap verdiğini, hele hele kendisini tanıdığını, sesini ayırt ettiğini fark etmek annenin mutluluğuna mutluluk katar.

x

Bebek en çok sevgiyle büyür. Sevgi insanın sorunlarından çıkış kapısıdır. İnsan ömrü boyunca sevgiyi arar, daha çok sevilmek ve sevmek ister. Yalnızca canlıları değil, kendisine hizmet eden ve yakınlarda bir yerlerde olan her şeyi, gözlüğünü, saatini, kalemini, defterini, yastığını, diş fırçasını, aynasını sever.

Bazı insanlar geceyi sever, gecenin bütün renkleri örtüşünde bir sır saklıdır. Her şey kendi dilince konuşurken gece sessizliğin sesi ile konuşur. Yalnızların diline en yakın dil gecenin kelimeleridir. Yalnız ve gece bir araya gelince ne durgun denizlere benzer, ne coşkun ırmaklara, tarifsiz hecelere benzer.

İnsanları sevebilmek için de insan çilelerden geçer. İnsanları sevapları ve günahları ile sevmek, sevabın ve günahın ne olduğunu yaşamaktan, idrak etmekten geçer.
Gönül bilir neyin hata neyin doğru olduğunu, çünkü gönül nazargah–ı İlahi’dir. Yeterince arınmış bir gönül bu konuda çok az hata yapar. Gönlü arındıran Mevla’nın zikridir. Gönülü mutlak manada gönül yapansa aşk’tır.

”Aşk imiş her ne varsa alemde
İlim bir kiyl–ü kal imiş“.

Dünya aşkla döner, dönen her ne varsa aşktan alır ivmesini. İnsan dönerek tekamül eder. Geçtiği yerlerden kemali artmış olarak yeniden geçer. Ve kendi kendine der ki: ”Ben buradan daha önce geçmiştim.” Çınar yapraklarına bakar, dolunaya, nergislere, söğütlere… Söğütlerin dibinden sular akar. Maneviyatında çölleri aşar, Mecnun misali. Mecnun bir çok şeyi göze almıştır. İnsan sevmek için bir çok şeyi göze alır. Çünkü sevmek cesaret ister, sabır ister ve hatta ince bir zeka gerektirir.

Seven zorlukları yaşarken, sevgisi artıyorsa hiçbir zahmet onu yıldırmaz. Sadakat budur.

İnsanı olgunlaştıran, kendini ve insanları tanımasını sağlayan güçtür sevgi. Sevgiden güç almak isteyen Allah’ın (cc) sevdiği her şeyi sever. Sevgi kapıları açar, köprüleri geçer, zorlukları aşar.

Allah sevgi potansiyelinizi arttırsın.
Ulaşabildiğimiz her yere gönülden selam olsun.