Archive for Haziran 2018

Ey namazını kılmayan kişi!

Sağlam kaynaklardan aldığımız bilgiler göre,100/70 Farz olan Namaz kılınmayan bir müslüman memlekete yaşıyoruz.

Farz namazı, özrü olmadan, vakti geçtikten sonra kılmak, yani kazaya bırakmak haramdır.”

Farz namazı, özürsüz vaktinden sonra kılmak, büyük günahtır. 

Her mükellef müslümanın, günde beş vakit namazı vakti içinde kılması kesin farzdır ve ilahi emirlerin başında gelir. Farz namazını kılmadan vaktini geçirmek büyük günahlardandır. Kaza edildiği zaman bu namaz borcu ödenmiş olur, fakat geciktirme günahından dolayı ayrıca tövbe de gerekir. Özürlü veya özürsüz olarak zamanında eda edilmeyen beş vakit namazın farzlarını kaza etmek farz..

Unutarak veya kasten kazaya kalan namazı kaza etmek farzdır.

 (Hindiyye)

(Uyuyarak veya unutarak bir namazı kılamayan, hatırlayınca kılsın!) 

[Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud]

 kaza namazları fazla olmayan kimseler ise her farzdan sonra bir vakit kazâ namazı kılmayı alışkanlık haline getirirlerse güzel bir âdeti devam ettirmiş olurlar.

Çeşitli sebeplerle sahih olmayan namazları olmuşsa, bunlar kaza edilmiş olur.

Sahih olmamış, bozulmuş olanlar olabilir. Kaza kılmakla bunlar telafi edilir. Mekruh olarak kılınanlar vardır. Bunlar mekruhluktan kurtulmuş olur.

Vakti geçirilen namazın kazasını geciktirmek, hele de geçerli mazeret dışında geçirilenler için ayrıca günahtır ve geciktikçe günahı da artar. Fazla gecikmeye bırakmadan, bir an önce namazları kaza edip tamamlamak farzdır.
Bir an önce kılınmayan namaz kaza edilerek bu borçtan kurtulmalıdır ve samimiyetle bu günahtan dolayı tövbe edilmelidir. Zira yüce Mevlamız Rahman ve Rahimdir, günahları bağışlayandır. Şüphe yok ki ölümün ne zaman gelip insanı bulacağı belli değildir. Eğer ölüm geldiğinde bizi hazırlıksız yakalarsa ahirete borçlu bir şekilde gitmiş oluruz.

Bu nedenle İslam alimlerimizin genel görüşüne göre kılınmayan bir namaz her ne kadar kaza edilmek sureti ile kişi borçtan kurtulmuş olsa da, işlenen günah için tövbe istiğfar ederek, Allah’tan af dilemesi lazımdır.

Seyyid Abdülhakim hazretleri buyurdu ki:
Namaz kılmayan, her şeyden önce bütün müminlere zulmetmiş olur; çünkü her namazda (Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin) demekle bütün müminlere dua ediliyor. Namaz kılmayan, her gün beş vakit namazda sünnetlerle beraber 21 kere tekrarlanan bu duadan Müslümanları mahrum bırakıyor. Kıyamette bütün müminler bu haklarını namaz kılmayanlardan alacaktır.
Namaza gevşeklik gösteren, kıymetini bilmeyip hafif tutan birçok cezaya uğrar:
Ömründen hayır ve menfaat görmez. Çeşitli hastalık, aşağılık, hakaret ve zilletler içerisinde hayat sürer. Salihlerden saygı görmediği gibi, çeşitli mahrumiyet ve sıkıntılara maruz kalır. Sıhhatinden hayır ve menfaat görmez. Genelde kötü yerlerde çalışanlar, namaz kılmayan veya namaza gevşeklik gösterenlerdir.

(Kasten [mazeretsiz] namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez. Tevbe edinceye kadar da Allah’ın himayesinden uzak olur.) [İsfehani]
(Beş vakit namazı terk eden, Allahü teâlânın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]
(Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.) [Bezzar]
(İman ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktır.) [Tirmizi]
(Namaz, imanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftah-ul-Cennet]

Ebu Hüreyre hazretlerinden nakledilen İsra hadisesinin bir yerinde ise namaza karşı ağır davrananlar hakkında şöyle bir bahis geçmektedir: “…sonra Nebi (s.a.v.) başları taşla ezilip kırılan bir topluluğun yanına uğrar. Bunların başları taşlarla ezilir, akabinde başları yeniden eski durumlarına getirilir ve işkence böyle sürer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sorar: ‘Ey Cibril! Bunlar kimdir?’ Cebrail (a.s.) cevap verir: ‘Bunlar farz namazlarına karşı ağır davrananlardır.’” (Münzirî hadisin Hasen olduğunu kaydetmiştir. Ayrıca bu hadis Buharidede geçmektedir.)

Ey namazını kılmayan kişi! Bir düşün… Namazı vakti çıktıktan sonra kılan kişinin cezası böyle ise, acaba namazı hiç kılmayanın cezası nasıldır? Bu cezalar seni korkutmuyor mu? Yoksa ahiretin varlığından şüphen mi var? Ya da namazın İslam’ın bir farzı olduğundan mı habersizsin? Eğer namaz kılmamaya hemen tövbe edip namaza başlamazsan seni ahirette ne kurtarır? Bu azaplara nasıl dayanırsın? Gözünü aç ve seni bekleyen azabı gör; gör ve aklın varsa titre!.. 

REİS’E…

REİS’E…

Ecdâdının izinde Hak için cihâd eyle
Nerede mazlum varsa yetişip imdâd eyle

Düşürme hiç elinden Allah’ın kitâbını
Arza hâkim kılmayı yegâne murâd eyle

Kubbeler minâreler devletine remz olsun
Allah ve Rasûlünü beş vakitte yâd eyle

Deryâlar dağlar aşıp yücelt Hakk’ın ismini
Küfre esir her şehri feth ile âzâd eyle

Adalet terazisi zerre miktâr şaşmasın
Virâne gönülleri adl ile âbâd eyle

İlim ve sanat aksın sokaklar nehir nehir
Hak aşkını arttıran güzeller icâd eyle

Devlet-i ebed müddet kıyamete yürüsün
Çok ağladı bu ümmet gayrı yeter şâd eyle

Âl-i Osmân hududu dar gelir bu millete
Şarktan garba cihânı devletine ad eyle

Kâfî’ye kulak ver ki kalemi kılavuzdur
Milletini âtîde anılan ecdâd eyle

21 Haziran 2018
Kâfî

Şevval Orucu..

Şevval Orucu..
Ramazan’dan sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır.
Peygamberimiz,Tek Önderimiz aleyhisselam buyurdu ki:
. “Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yılın bütününde oruç tutmuş gibi olur.”
(Müslim, Sıyâm, 204; Tirmizî, Savm, 53; Ebû Dâvûd, Savm, 59)

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra Şevvâl’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap almaktadır.
Âlimlerimiz, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın izahını şöyle yapmaktalar:
Ramazan boyunca oruç tutan insan her orucuna on sevap almışsa yekûnu üç yüz eder. Şevvâl ayında tuttuğu altı orucuna da onardan altmış sevap alınca, eder üç yüz altmış. Yani bir sene.. Dolayısıyla hadîsin işaret ettiği sırra nâil olur. Bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi mânevî kazanç elde edebilir.
Aslında bu gibi mânevî konularda esas olan, o işi ihlasla yapmak, büyük bir gönül arzusu ile talip olmak mühimdir. Bâzen öyle oruçlar olur ki, tutanın gönlünde beslediği derin ve sâfî ihlas yüzünden 360 gün değil, belki 360 senelik nâfile oruç sevabını alabilir.. İhlas ile kim ne isterse Rabbimiz onu verebilir. Bu bir niyet meselesidir.
Biz de samimi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak,inşaAllah Rabbimiz c.c.bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir, hatâlarımızı affedebilir.. Rabbimizin hudutsuz rahmetine kimse sınır çizemez.
Bu orucun arka arkaya olması şart değildir. şevvâl ayı içinde olması yeterlidir.
Son olarak,Şevvâl ayında olsun, diğer mübârek gün ve aylarda olsun tutulan oruçlar hep nâfiledir. Ya’nî farz oruç gibi değildir. Sevâbı ne kadar çok olursa olsun, nâfile oruçların hiçbiri, farz ile kıyâslanamaz.

Niyet ettim Rabbim Senin rızan için ‘bayram temizliği’ne…

Niyet ettim Rabbim Senin rızan için ‘bayram temizliği’ne…

Önce faziletinin bütününe talip olduğum bir abdest alıyorum. Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm gibi. Hani demişti ya, “Kim benim gibi abdest alırsa geçmiş günahları affedilir.” Ellerimi yıkıyorum, ellerimin tuttuğu her günah akıp gitsin diye…
Yüzümü yıkıyorum, gözlerimin baktığı ne haram varsa hepsi temizlensin; ağzımı yıkarken dilimin değdiği bütün haramların, bütün gıybetlerin izleri aksın gitsin diye…
Ve kulaklarım, işittiği ne haram varsa, içine içine fısıldanan ne kötülük varsa hiçbir iz kalmasın. Ayaklarımı yıkıyorum; üstüne üstüne yürüdüğü, kaçmadığı bütün günahların kalıntılarından arınsın diye… “Suyu temizleyici, İslâm’ı da nur kılan Allah’a hamdolsun.”

Kalbimi nasıl parlatacağımı düşünüyorum sonra. Hiçbir deterjan işe yaramayacak muhakkak. Boynunu büküyor kalbim; “Rabbim! Meleklerin yıkasın her türlü kirimi, isimi, pasımı, lekemi…”

Kıbleye yöneliyorum, yönümü Allah’a dönüyorum. İki rekat namaz kılıyorum, ama bu sefer bir başka… Rabbime el açıyorum, dünyanın gevezesi olmuş dudaklarım bu kez Allah için konuşuyor:
“Rabbim! Bu Ramazan da temizlenemedim biliyorum, ‘Bayram temizliği’ne geç kalmış bir niyet benimki… Oysa Ramazan üzerimizdeki temizleme, arındırma nimetindi. Kur’an’la yeniden, tertemiz bir iman demekti. Oysa cennet kapıları açık, cehennem kapıları kapalıydı; şeytanlar bile zincire bağlanmıştı. Oysa ‘Bu aya eriştiği halde günahları affedilmemiş olanın burnu sürtülsün’, “Bu ayın hayrından mahrum kalan butün hayrlardan mahrum kalmış gibidir.”demişti Rasulün de…

Niyet ettim Rabbim senin rızan için ‘bayram temizliği’ne… Bu ayın sonuna çıkmadan temizlenmek istiyorum, sonunda tertemiz bir bayram istiyorum. Bundan böyle titizlikle yaşamak, her uzvumu titizlikle senin rızan için kullanmak, bahşettiğin her nimete karşı titiz olmak istiyorum.
Ramazan’da alıştığımız güzelliklerin peşini bırakmak istemiyorum. Ramazan gitse de izi benden gitmesin, o temizlik kokusu hep hissedilsin istiyorum. ‘Hatim’ derdiyle okusam da anlamadığım, anlasam da hayatıma koyarak tamamlayamadığım Kur’an hayat rehberim, yolumun meşalesi olsun istiyorum. Bizi bir ay boyu sahur vakti kaldırarak bize verdiğin gecelerimizi mü’mince bir düzene koyma mesajını alıp kıyamlarımı imsaktan önce ayağa kaldırmaya niyet ediyorum.
Oruç gibi bir bilinçle, izin vermediğin, razı olmadığın hiçbir şeye el uzatmamaya niyetleniyorum. Niyet ettim Rabbim senin rızan için ‘bayram temizliği’ne…
Son iftar vaktimin geri çevrilmeyecek duası olsun: Rabbim! Temizlenmek istiyorum. Ve bayram sevincim temizlenmişliğimin sevinci olsun; üzerimdeki bayram coşkusu arınmışlığın mutluluğundan olsun istiyorum.”

İman edip imanının gereği olarak salih ameller işleyenlere gelince; -ki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz, işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar ebedî kalacaklar. Biz onların göğüslerinden her türlü kini çekip alırız. Altlarından ırmaklar akar ve derler ki: “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya eremeyecektik. Andolsun Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.” Onlara: “İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir” diye seslenilecek. (Arâf Suresi/42-43)

M. Eren

Ramazan Bayramınız mübarek olsun!

Bayrama erişmek, Cennete ulaşmak kadar güzeldir. Çünkü Allah’ın ikrâmıdır. Yeter ki biz, bayramın kadr ü kıymetini bilelim. Ve benlikten kurtulup, biz oluşun farkına varalım, biz oluşu sevelim.
Bugün ulaşabildiğimiz kadar çok dostumuza ve yakınımıza ulaşalım, akrabalarımızla gönül bağımızı tazeleyelim, mü’minlerle tebrikleşelim, musafaha yapalım..
Fakirleri, yoksulları, kimsesizleri, öksüzleri, yetimleri unutmayalım bugün. Onların da sevilmeye, sevindirilmeye, şefkate lâyık bir kalbi, bir gönlü bulunduğunu; bu imtihan dünyasında onlara kucak açtığımız derecede, en muhtaç olduğumuz bir gün, Allah’ın şefkat ve merhametinin de bizimle beraber olacağını unutmayalım.

Bayramlar, îmân kardeşliğinin gerçek tezâhür sahneleridir. Ölüm ötesindeki neş’eli günlere bir rahmet meş’alesidir.

O hâlde, muzdaribi sevindirecek, ona ilâhî bir neş’e ile sükûn bulduracak hakîkî bayramı idrâk etmeliyiz. Böyle bayramlar, kula, hem kendi hazzını hem de başkalarını sevindirmenin hazzını yaşatır.

Zîrâ bayramlar, ferdin değil, toplumun mânevî sevinci, bu heyecanın paylaşılması, gönül iklîmine girme, bütün müslümanları gönülden kardeş hissedebilmedir.

Bayramlar, gönül îmârına en güzel vesilelerdir. Kırılan kalbleri tamire, bozulan araları düzeltmeye en uygun zemin ve zamanlardır.