Archive for Aralık 2014

Mevlid Kandili 2 Ocak 2015 Cuma Günü

10857925_606247176168426_4913069310030959240_n
Mevlidin dinimizdeki yeri nedir?
Mevlid Peygamberimizden (a.s.m.) üç dört asır sonra icad edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer, mevlid merâsiminin meşrûiyeti hakkında şu hadisi zikreder:
İbni Abbas’ın rivayetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye hicret ettiklerinde Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrenir. Oruç tutmalarının sebebini sorduğunda Yahudilerden şu cevabı alır:
“Bu çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Mûsâ ile kavmini kurtardı. Firavun ile kavmini suda boğdu. Mûsâ da buna şükür için oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz.”
“Bunun üzerine Peygamberimiz, ‘Öyleyse biz Mûsâ’ya sizden daha yakın ve evlâyız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulması için tavsiyede bulundu.” ( Müslim, Sıyam 127)
İbni Hacer bu nakilden sonra şöyle der: “Bundan anlaşılıyor ki, böyle bir günde, mevlid gecesinde Allah’a şükretmek tam yerindedir. Fakat mevlid merasiminin Peygamberimizin doğum gününe denk getirilmesi için dikkat etmek gerektir.” (el-Hâvî fi’l-Fetevâ, 1/190.)

Bugünkü İslâm ülkelerinde Peygamberimiz (asv)2in doğumunu yâd etmek, ona salât-selâm getirmek maksadıyla çeşitli dillerde okunan mevlidler vardır. Arapça “Bâned Suâd, Bürde ve Hemziyye” kasideleri birer mevliddir. Türkçede ise yirmiden fazla mevlid manzumesi vardır. Fakat bunların içinde en çok tutulan ve okunanı Süleyman Çelebi merhumun 1409 yılında yazdığı Vesiletü’n-Necât isimli mevlid kitabıdır. Önceleri yalnız Peygamberimiz (asv)’in doğum gününde okunan ve tertip edilen mevlid merâsimleri, daha sonra bütün mübarek gecelerde tekrarlanmış, bilhassa memleketimizde daha da yaygınlaşarak, ölüm, hastalık ve daha birçok vesilelerle okunagelmiştir. Bazı İslâm âlimleri mevlidi bid’at sayarak karşı çıkmışlarsa da yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Bediüzzaman, zamanımızda bu meseleyi şöyle tashih etmiştir:
“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (iyi, hoş) bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir). Belki hakaik-i imani-yenin ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.” (Nursi, Meklubat, s. 281-285)
Kandiller Nasıl Değerlendirilmelidir?
Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:
1. Kur’ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur’ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.
3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.
5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.
6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.
7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.
12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.
13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.
14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.
15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.
16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.
17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.
18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.
19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.
Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili özel bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet–i Kur’ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir… Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289).
Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta bir sakınca yoktur; sevaptan hâli değildir.
Sorularlaİslamiyet.com

Mekke’nin Fethi ve Önemi

1510507_429396220520190_908243079_n
Mekke Şehri Alemlere Rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’ in dünyaya teşrif buyurdukları, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği kendine Muhammedül Emin isminin verildiği ve ilahi görevin verildiği mübarek bir beldedir. Ayrıca Hz. İbrahim (a.s.) Efendimiz zamanından beri tevhit inancının merkezi ve müslümanların kıblesi olan Kabe-i Muazzamanın bulunduğu ber şehir. Peygamberimiz (s.a.s.) kendisine peygamberlik verildikten sonra putperestliğin merkezi olan Mekkeli müşrikleri Allah’ın dinine davet etmiş, fakat onlar tabi olmadıkları gibi ilk müslüman olanlara eza ve cefa etmekten de geri kalmamışlardır. Hatta o kadar ileri gitmişlerdir ki Yüce Peygamber (s.a.s.)’i öldürme kararı almışlar. Allah (c.c.) emriyle Cibril-i Emin’in Peygamberimize haber vermesiyle kurdukları tuzak boşa çıkmıştır.

Bitmeyen eza ve cefa, dinmeyen ızdıraplar sonucu Müslümanların dayanacak güçleri ve sabırları kalmamaya başladığı zamanda onların yardımına rehberi yetişmiş ve Hicret izni verilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) de bu emir gereğince Mekke’den Medine’ye hicret ettiler. (Yüce Resûlün Kabe’yi putlardan temizlemek en büyük hedeflerindendi.)

Hudeybiye Antlaşması, Müslümanların Mekke Müşrikleriyle barış içinde yaşamasını ve Kabe’yi ziyaret edebilmelerini sağlamışsa da Kabe hala putperestliğin merkezi idi.

Hz. Peygamberin Mekke’nin fethine karar vermesine ve bu kararı gerçekleştirmesine sebep, Mekke Müşrikleriyle Müslümanlar arasında 10 yıllık bir süre için imzalanan Hudeybiye Antlaşmasını 2 yıl gibi kısa bir zaman geçmeden müşrikler tarafından bozulmuş olmasıdır. (1)

Peygamberimiz Mekkelilere haber göndererek antlaşma şartlarına uymalarını istedi. Mekkelilerin antlaşma şartlarına uymamakta israr etmeleri üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) Mekke’yi fethetme kararı verdi. On bin kişilik bir ordu hazırlanarak Hicretin 8. yılı Ramazan ayında Mekke üzerine yürüdüler. İslam ordusu dört koldan şehre girdi. Peygamberimiz Mekke’nin kan dökülmeden alınmasını istiyordu. Bunun için ordusuna “Kesinlikle kan dökmeyin, silahlı çatışmaya girmeyin” emrini verdi. Ve öyle de oldu. Mekke şehri kan dökülmeden fethedildi.

Peygamberimiz Haremi Şerife gidip Kabe’yi putlardan temizletti ve orada bulunan kalabalığa şu hutbeyi irat buyurdular.

Rasul-ü Ekrem Allah’ın birliğini, insanların eşit olduğunu geçmişteki kan davalarının kaldırıldığını anlattıktan sonra şu mealdeki ayet-i kerimeyi okudu. “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Tanışasınız diye milletlere, kabilelere ayırdık, sizin Allah katında en şerefliniz ondan en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah bilir ve işitir.” (Hucurat 13)

İslâm nurunu söndürmek için ellerinden geleni yapan Mekkeli müşrikler boyunlarını bükmüş haklarında verilecek kararı bekliyorlardı.

Peygamberimiz (s.a.s.) kendilerine sordular. “Ey Kureyş topluluğu! Hakkınızda ne yapacağımı sanıyorsunuz?”

“Onlar, sen asil ve şerefli bir kardeşsin” dediler.

Peygamberimiz (s.a.s.) de müşriklere “bu gün sizi kınamak yok, hepiniz serbestsiniz.” buyurdu ve hepsini affetti. Yüce Peygamberin bu hareketi hem Mekke şehrini hem de gönülleri fethetmeye yetmişti. İnsanlığa en güzel fazilet ve ahlak dersi vermiş, sanki Mekke halkı, mağlup edilmiş bir millet değil hak ve vazifeler konusunda zaferi kazananlarla eşit duruma gelmişlerdir. (2)

Her savaş taktiğini ümmetiyle istişare eden, hem devlet başkanı, hem başkomutan olan “Alemlere Rahmet” en yüce Peygamber; O ümmetle beraber insanlık tarihinde görülmemiş bir fetih ve bu fetihten daha iki yıl önce inen Fetih suresinde “Fethun Mübin”, “Nasrun Aziz” ve “Fevzün Azim” tebşirleriyle bildirilen bu zafer, hiç kan dökülmeden fethedilen şehir, Mekke’nin fethi böylece gerçekleşmiştir. (3)

Mekke’nin fethi, miladi olarak 1 ocak tarihine denk gelmektedir. Yine bir ramazan-ı şerif ayında fethedilen Mekke’nin fethinin, memleketimiz ve bütün İslâm Alemi için hayırlara vesile olmasını ve Rabbimin bizleri kendisine kul Habibine ümmet olan ve şefaatine nail eylediği kullarından eylemesini niyaz ederim.

1- Diyanet Dergisi, Ocak 1995, Doç. Dr. İbrahim Sarıçam.
2- Temel Dini Bilgiler, Seyfettin Yazıcı, S. 217.
3- İslâm Tarihi, Hayati Ülkü S. 213.

Kaynak ; Mehmet BAYAT- Keziban BAYAT –

Şükür duası..

10245336_560762460716898_7710425652390602469_n
Şükür duası, her sabaha ulaşıldığında bir ve akşam bir defa okunursa o gün ve gece için Allah’a şükretmiş olunur. Şükür duası için abdesli olmak şartı yoktur. Ancak abdesli okunursa elbette ki daha makbul olur.
Şükür Duası (sabah için)
”Allahümme ma eshaba bi min nimetin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, la şerike leke, fe lekel hamdü ve lekaşşükür” AMİN.

Şükür Duası (gece için)
”Allahümme ma emsa bi min nimetin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, la şerike leke, fe lekel hamdü ve lekaşşükür” AMİN.
Gece okunacak şükür duasının sabah okunandan tek farkı ”ma eshaba” yerine ”ma emsa”demektir.
Şükür Duasının Anlamı
Ya Rabbi, bana ve diğer yarattıklarına verdiğin maddi ve manevi nimetlerin sabah ve akşama dek bizim yanımızda kalması yalnızca sendendir. Senin ortağın yoktur, sana hamd ve şükrediyoruz.
Nimete Şükür duası
”Rabbi evzi’ni en eşküra ni’meteke’llti en’amte Aleyna ve ala validyye vea’mel salihin terdahü ve edhılni bi rahmetike fi iba dike’s-salihin”Amin.
Şükür Duasının Anlamı
Ya Rabbi! Bana, anneme ve babama ihsan ettiğin nimetine şükretmemi ve razı olacağın ameller yapmamı nasip eyle, rahmetinle beni Salih kulların arasına kat. Amin.

Ne kadar takvalıyız?

10675541_599418460184631_9027978448459602275_n
Bismillahirrahmanirrahim
Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!
Âl-i İmrân / 133
Takva kelimesinin anlamını kısaca anlatacak olursak kelimenin anlamı ‘sorumluluk bilinci’ olarak çıkıyor karşımıza.
Takva!
Ne kadar takvalıyız?
Takva ne?
Namaz kılıp, zikir çekmek mi takva?
Ki Rabbimiz ne söylediğini bilinceye kadar namaza yaklaşmayın diyor! Nisâ / 43
Kaçımız namaz kılarken ne dediğini biliyor?
Zikirden anladığımız ne?
Zikir, Kur’andır! A’râf / 69 – Hicr / 9
Zikir, Allah’ı hatırlamak ve Allah’ı gündemine taşımaktır.
Sabahtan akşama kadar Allah var, Allah var diye tespih çektikten sonra işine Allah’ı karıştırmamak zikir değildir!
Takva: sorumluluk bilnci!
Gerçek bir Müslüman, sorumluluk bilincinde olmalı, yani takvalı olmalı.
Takvalı olmak içinde hidayet Rehberimize Kur’an ihtiyacımız var.
Takva, işini iyi yapmaktır!
Takva, sorumluluğunun farkında olmaktır!
-Bir öğretmenin takvası, öğrencileridir, takvası: onları nasıl yetiştirdiğidir.
-Bir doktorun takvası, hastalarıdır, takvası onlara nasıl muamele ettiğidir.
-Bir terzinin takvası, dikişidir, takvası: işini ne kadar iyi yaptığıdır.
-Bir tüccarın takvası, işidir, takvası: helaline haram katmadan yalansız ticaretidir.
-Bir öğrencinin takvası, dersleridir, takvası derslerine gerekli özeni göstermektir.
-Bir annenin takvası, yavrularıdır, takvası: onların yanında olmak ve onları en iyi şekilde yetiştirmektir.
-Bir babanın takvası, yavrularıdır, takvası: onların yanında olmak ve onları en iyi şekilde yetiştirmektir.
-Bir eşin (karı/koca) takvası eşidir, yuvasıdır, takvası: yuvasına ve eşine sahip çıkıp anlayış ve sevgi dolu olmasıdır.
Takva, kim de olursa olsun, sorumluluk bilincidir.
Sorumluluk bilincinde olup, sorumluluğunu layıkıyla yerine getirilmesidir.
Takva için çalışanlardan ve takvalılardan olmak temennisiyle…

Noeli kutlamak asla caiz değildir.

10690120_597799070346570_6696731818939164615_n
Noeli kutlamak asla caiz değildir.
Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır! Sanki mübarek geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur. Bu geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir. Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır!
Din kitaplarında buyuruluyor ki:
Noel günü ve gecesinde, kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapan küfre girer.
Yılbaşı münasebetiyle Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinde milyonlarca çam fidanı Noel hurafesi uğruna kesilip yok edilmektedir. Hristiyan ülkelerde olduğu gibi, Müslüman ülkelerde de bu cinayetler işlenmemeli. Hristiyanlara benzememek için yılbaşı gecesi hindi yememeli! Yenirse mekruh olur. Birkaç gün sonra yenebilir. Kumar oynamak, tombala çekmek gibi oyunlar ise zaten her zaman caiz değildir. Bu gece, gayrı müslimlere benzemek gayesiyle çeşitli yiyecek, içecek almak da caiz olmaz.
Her zaman ne alınıyorsa onları almakta mahzur yoktur. Bu geceye ayrı bir önem vermemelidir.