Archive for Şubat 2014

Dünyaya kanmamak.

4286595ujm
Dünyalık ile böbürlenen her insanın sonu hüsran olmuştur. Çünkü sevdiği her şey dünya ile beraber zeval bulur.
Yaratılışı ilâhi muhabbet ile yoğrulan insan, sevgili olanı unutup dünyaya müptela olunca, dünyadaki sevdiklerinin kendisinden ayrılmasıyla her seferinde elem ve hüsrana düşer.
Halbuki insan kalbi dünya için değil, Allah için yaratılmıştır.
Dünyanın aldatıcı hayatı, Allah’a, Allah dostlarına ve kendisine inanıp kanan insanlara düşmandır. Allah’a düşmanlığı, O’na giden yolları kapat­ması iledir. Cazibesiyle Allah’ın kullarına azamet-i ilâhiyeyi unutturur, insanları kandırıp kulluktan uzaklaştırır. Dünyanın fani, ahiretin baki olduğunu bilen Allah dostları ise, onun cazibesine kanmamakla Allah’a yakınlık kazanırlar.
Dünyaya kanmamak, Allah katında dünyanın hük­münün ne olduğunun bilinmesine bağlıdır.
Allah Tealâ “Onlar ahirete karşılık dünya hayatını satın almışlardır. Bu alışverişlerinden dolayı kendilerinden azap kaldırılıp hafifletilmez ve onlara yardım da edilmez.” (Bakara, 86) buyurarak, ahiret hayatını unutup dünyaya kanmanın elim bir sonuca yol açacağını bildirmiştir.
Şu dünyanın yaratılış hikmetini, ilm-i ilâhiyedeki hali ile insan nazarındaki durumunu çok iyi bilmek lazım gelir.
Türlü zillet ve üzüntüye düşen insanlar, “Ah bu dünya beni kandırdı, bütün emellerimi söndürdü!” gibi sözlerle karşılığını bulamadıkları arzuları için dünyaya kızarlar; bir yandan da yine ondan talep etmeye devam ederek hüsrana uğrarlar. Halbuki Allah dostları dün­yaya hiç rağbet etmeyip, ancak gerektiğinde kendisinden istifade ederek, onu ahiret sermayesi yaparlar.
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, pek çok hadis-i şerifinde dünyayı zemmetmiş,onunla meşguliyetimizin Allah’ı unutmamıza sebep olmaması lazım geldiğini
duyurmuş, dünyaya meyledip Allah’ı unutanın ahirette zelil ve perişan olacağını beyan buyurmuşlardır.

Saygılı olanlar, hep saygı görmüşlerdir.

 

3511893716_a59c5fc2b6Saygı biz insanlar için çok önemlidir. Saygı öncelikle karşındakine saygı göstermek gerektiğini bilmektir. Karşımızdakini sevmesek de ama saygı göstermeliyiz. Saygı aile içerisinde çok önemlidir. Bir binanın temelini ustalar sağlam bir şekilde nasıl atıyorsa, o binanın geriye kalan yerleri de sağlam oluyorsa, işte saygıda böyledir. Ailede temel nasıl atılıyorsa, aile ona saygıyı nasıl öğretirse geri kalan yaşamında da öyle devam eder. Bir bireyin saygısında çevrenin etkisi büyüktür. Biz insanlar susuz yaşayamayan bitkiler gibiyiz. Bitki nasıl su istiyorsa insanlarda öyledir, saygı görmek ister.

Saygı sadece saygı göstermek değil, karşındakine isteyerek saygı göstermektir. Bazı durumlarda sadece saygı göstermek yeterli değildi,  sevgide önemlidir. Saygı her zaman, her yerde herkese gösterilmelidir. Çünkü saygı çok önemlidir. Saygı, biz insanlarda bulunan iyi bir davranıştır. Bazen babamıza, kardeşimize ve çevremizdekilere saygı göstermiyoruz ama en önemlisi de annemize saygı göstermeyerek büyük bir hata yapıyoruz. Annelerimiz bizim için çok önemlidir. Hani şöyle bir söz vardır ya:“Anneye öf bile denmez.” aynen öyle, annemize,babamize öf bile dememeliyiz. Toplumda saygı gösteren bireyler ahlâklı ve saygı gören bireyler olarak görülür. Saygı öğretmenlere de gösterilmelidir. Çünkü öğretmenler anne-babamız gibidir..

Unutmayın ki saygı göstermeyen saygı göremez..

Sevgi bir ruhsal rahatlamadır. Fakat saygı ise vicdanen kendini huzurlu hissetmektir. Örneğin; otobüsteki yaşlı bir adamın ayakta kaldığını gören genç yolcunun yer vermesi, hem yaşlı adamı mutlu eder hem de kendini… Akşam, yastığa başını koyup sabah kalktığında ne kadar huzurlu uyuduğunu fark eder.

Önemli günlerde yakınlarımızın hatırını sormak onlara iyi gelir. Bayramlarda akrabaları ziyaret etmek, büyüklerin elini öpmek akraba bağlarını güçlendirir. Her zaman yanlarında olduğumuzu hissettirir. Saygılı olanlar, hep saygı görmüşlerdir. Saygı, toplumun temelidir. Çünkü ahlâki değerlerimizi bilmeyi ve benimsemeyi öğretir. Değerler, toplumu bir arada tutan ortak amaçlardır. Çocuklar öğrenmeye en açık kişilerdir. Büyüğünden saygı gören çocuklar gelecekte aynısını yaparlar. Onlar bugünün küçüğü yarının da büyüğüdür. Bizim tarihimizde saygı ile andığımız büyük insanlar, her zaman değerlerine sahip insanlardır. Çanakkale Zaferi’nde Türk askeri’nin savaş sırasında yabancı bir askerin yaralandığını görünce hiç korkmadan cesur bir şekilde yabancı askeri sırtlayarak siper aldığı alana götürmesi, ona ve insanlığa saygı duyduğunu gösterir. Tıpkı Mevlana’nın önce hoşgörü sonra adaleti temsil etmesiyle ölümsüzleşmesi gibi…

Yani saygı, bizi bir arada tutan siyasi, sosyal, hukuk alanlarında başarılı bireyler olmamızı sağlayan, bizleri yüksek refah seviyesine ulaştıran en gerekli kişilik özelliğidir. Saygı toplum için vazgeçilmez bir unsur olup toplumunu suç işlemekten alıkoyar ve davranışlarımıza olumlu şekilde yansır.

…………………

NİÇİN İBADET EDİYORUZ?‏

1514569_422988954494250_310890383_n

Bizi yoktan var eden ve yaşatan Allah’tır. Yüce Allah; Vücudumuzu, gören gözler, işiten kulaklar ve konuşan dil gibi mükemmel organlarla donattı.
Diğer canlılardan farklı olarak bize akıl verdi ve varlıklar arasında seçkin bir duruma yükseltti. Bunlardan başka, yaşayabilmemiz için teneffüs ettiğimiz havadan, içtiğimiz suya kadar sayısız nimetler verdi.
Ayrıca bizi yalnız bırakmadı, Peygamberler ve kitaplar göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösterdi. Bütün bu iyiliklere karşılık Allah bizden kendisini tanımamızı ve ona ibadet etmemizi istemektedir. Şöyle bir düşünelim: Çok iyiliğini gördüğümüz bir büyüğümüze karşı saygı gösterir iyiliklerine teşekkür ederiz. Bize bir görev verse seve seve yaparız değil mi?
Öyle ise, bizi yoktan var eden ve sayılamayacak kadar nimetler veren Yüce Allah’a karşı teşekkür etmek ve emrettiği ibadetleri seve seve yapmak gerekmez mi?
Elbette gerekir.
Yaradılışımızın gayesi Allah’ı tanımak ve ona ibadet etmektir. İbadet görevlerini yaptığımız takdirde hem Allah’ın verdiği nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirmiş oluruz, hem de O’nun sevgisini kazanırız. 
Eğer biz Allah’a karşı ibadet vazifelerini yerine getirir, O’nun sevgisini kazanırsak, Allah, bize dünyadaki nimetlerinden çok daha fazlasını ahirette verecek ve bizi cennette sonsuz mutluluğa kavuşturacaktır.
Bedenimizin gerekli gıdalara ihtiyacı olduğu gibi rûhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Rûhun gıdası iman ve ibadetlerdir. İbadet, rûhumuzu yükseltir, bizi kötülüklerden sakındırır, ahlâkımızı olgunlaştırır, en değerli varlığımız olan imanımızı korur.
 Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar olur. Böyle durumlarda insan ibadetle bunalımdan kurtulur. Çünkü insan ibadet sayesinde Allah’a yaklaşır. O’nun rahmetine sığınır ve 
huzura kavuşur. İbadetlerin, rûhumuza olduğu gibi bedenimize de birçok faydası vardır.
 Namaz kılan insan abdest almak zorundadır. Abdest almak, günde birkaç defa temizlenmek demektir. Temizliğin ise sağlığımız için ne kadar yararlı olduğunu hepimiz biliriz.
 Namaz kılarken yapılan belirli hareketlerin, oruçta sindirim sistemi ile bazı organların dinlenmesinin vücut sağlığına önemli faydalar sağladığı bir gerçektir. Zekât ibadetinin sosyal yardımlaşma yönünden topluma kazandırdığı birçok yararları vardır.
 İman İle İbadet Arasındaki İlişki
 Bir müslüman, dinin hükümlerini inkâr etmedikçe ve kalbinde iman bulunduğu sürece ibadet yapmasa bile dinden çıkmaz, kafir olmaz, yine müslümandır. 
Ancak, Allah’ın emri olan ibadet görevlerini yerine getirmediği için günah işlemiş ve cezayı hak etmiş olur.
 İbadetler, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlar. Ahirette cezadan kurtulmamıza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur. Sade bir imanla yetinip ibadetleri terketmek imanın zayıflamasına ve giderek iman nurunun sönmesine sebep olur.
 İbadet yapılmadığı takdirde, iman ışığı açıkta yanan lamba gibi korumasız kalır. Günün birinde sönebilir. İmanın yok olması, müslümanın cennetin anahtarını kaybetmesi demektir

Allah(c.c)’la Konuşmak‏

1610014_445237608936051_220186795_n

Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım,
Rahmân, Râhim olan Allah’ın adıyla;
Öncelikle; Allah’a hamd olsun, şükürler olsun. O’nun meleklerine, peygamberlerine ve dosdoğru namaz kılan kullarına selam olsun.
Arapçada salah-salat, bizde namaz anlamına gelen bu kelime farsça bir kelimedir. Arapça anlamı durmak, destek olmak gibi anlamlara gelmektedir. Rabbimiz bunun için şöyle buyurmaktadır:
”Gerçekten Allah ve melekleri Peygamber’e salat (destek) ederler. Ey iman edenler! Sizde ona teslimiyetle salât ve selam edin.”
(Ahzab 56)

Diğer bir anlamı da namaz kılmak ki bu namaz genelde ikame kelimesiyle birlikte kullanılır.

“Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.”
(Ankebut 45)

Kur-anda salat kelimesi namaz kılmak anlamına geldiği gibi destek olmak, destek vermek anlamına da geliyor. Destek olmak Peygamber’e ve O’nun yoluna destek olmaktır. Bu destek dille, eylemle ve gönülle olabilir. Günümüz içinde geçerlidir. Peygamberin yolu Kur’an yoludur ve Kur’an-i bir hayat yaşamak ve yaşatmak Peygamber’e yani O’nun yoluna destektir. Diğer anlamı da namazdır ve buda Allah’ı anmak, O’na dua etmek, en önemlisi de namazı ikame etmek yani ayağa kaldırmak, namazı kılarak, namazla dirilmek, diriltmektir.
Dosdoğru namaz insanı kötülükten uzak tutar. Pekiyi nedir dosdoğru namaz?

Elleri bileklerden bağlamak, ayakları beş parmak açık tutmak, sağ ayağı katlayarak oturmak, eğilirken yere paralel eğilmek, önce anlı sonra burnu yere koymak mı?
Dosdoğru namaz bu mu? İşte bunlar namazın detayları. İnsanların önüne bunları koyarak, bunlarla meşgul ederek, ayrıntılarla uğraştırarak namazın gerçek gayesinden uzaklaştırdık. Bunlarında yapılması gerek mutlaka ama namazın özünün bunlar olmadığını da bilmemiz gerekmektedir.

Artık bu ayrıntıları nasıl doğru yaparım, nasıl dikkat ederim derken okuduklarımızdan beyhude olduk. Beynimize kodlanmış olarak duran Arapça ayetleri ezberden söyleyerek Allah’a ne dediğimizi bile bilemez olmuş duruma geldik. Dosdoğru kılınan namaz; salih bir şekilde, huşu ile Allah ile konuşuluyormuş gibi samimi kılınan namazdır.
Namaz; insanın Allah’a konuşması insanın Allah’a yalvarmasıdır. Samimi bir şekilde okuduklarını anlayarak ya da manasını bilerek Allah’la konuşuyormuş gibi O’na yalvaran insan fuhşiyattan kötülükten uzak duracaktır. İnsan ne dediğini bilmezse konuşmuş olur mu? Bu şekilde namaz kılan bir insan zamanla bir kişilik ve karakter kazanacak, bir samimiyet ölçüsü edinecek, bu samimiyet ve karakter namazdan sonra onu kötülüklerden uzak tutacaktır.
Onun namazı dört duvar arasından, bir mekândan ve seccade üstünden çıkarak hayatına nakış olacaktır. İnsanı namazdan sonrada, namazda söylediklerini yapmaya yöneltecek, iyi ve salih işler yapan bir insan şekline getirecektir. İşte dosdoğru namazın insanı çirkinliklerden uzak tutmasının anlamı budur. Daha başka anlamları olmasına rağmen kanımızca en doğru ve en yakın anlamının bunun olduğunu düşünüyoruz.
Namazı dosdoğru kılmayanları Allah Maun Suresiyle bizlere uyarı niteliğinde anlatıyor.

“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte bu namaz kılanların vay haline! Ki onlar namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar ve ufacık bir yardımı da engellemektedirler.”
(Maun Suresi)

Burada din hesap günü ve ahrete inanma olarak ele alındığı gibi Allah’ın yolu olarak da ele alınır. İşte yukarıda anlatılan kişi ya da kişiler Allah’ın kurallarıyla koymuş olduğu yolun belli kurallarını (işlerine geleni) yapıp belli kurallarını yapmamaktır. Allah’ın yolu doğru olmaktır. Bu emir ve yasaklarda bir bütünlük arzeder. Bütün emir ve yasakları, sevdikleri ve sevmedikleri bütün işler, bütün düzen ve sistematiği O’nun yoludur ve hepsinin kabul edilip uygulanması gerekir ya da bu uğurda çaba harcanır. İşte bu Surede anlatılanlarda yetimi yoksulu doyurmayan, onlara yardım etmeyen ve ön ayak olup teşvik etmeyenler dilleriyle yalanlamasalar da filleriyle dini yalanlamışlardır. Allah’ın en sevmediği vasıflara bürünmüşlerdir.
Namazın doğru olabilmesi için öncelikle Kur’an’ın önemsenmesi ve özümsenmesi gerekir. Okuduklarımızı anlar ve Rabbimizle konuşuyormuşçasına samimi olursak, hata ve doğrularımızı görürsek işte o namaz dosdoğru namazdır ve insanı işte bu namaz kötülüklerden, günahlardan korur.
Namazın diğer bir manası da Allah’ın kulunu huzuruna davetidir. Dua da davettir ve bu anlama gelir. Ama dua Allah’ı davettir namaz ise Allah’ın davetidir. Bizler namaz kıldıktan sonra dua ederiz. Çünkü O’nun huzurundayızdır. Bizler Allah’ın davetlerine gideceğiz ki Allah da bizim dualarımıza icabet etsin.
Kur’an’da namaz en çok infakla birlikte anılır. Her namaz kelimesinden sonra infak kelimesi geçer. Mustafa Altunok Hoca’nın dediği gibi; “Namazla infak kardeştir, bir kuşun iki kanadıdır. İnfaksız namaz, namazsız infak Allah’a ulaşmaz.” İnfak iman ve namaz samimiyetinin en önemli göstergesidir. İnfak namaza huşu katar. Dinde olduğumuzu gösterir. Allah’a samimiyetimizi gösterir. İnfak ise Allah’ın bize verdiklerinin (para, zaman, ilim, akıl, gıda vs) fazlasını ihtiyacı olanlara vermek, dağıtmaktır ki bu namaz gibi Allah’ın bir emridir.

“İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız.” İnsanlar inançlarını, dinlerini ve kurallarını iyi bilip o şekilde yaşamazsalar yaşadıkları gibi inanmaya ve dinin de bu olduğunu iddia etmeye başlarlar. İşte bu anlamda Kur’an bir zikirdir, hatırlatmadır. İnsanı dinde tutan bir öğüttür. Yaptığı yanlışları hatırlatan doğruları ise tasdik eden bir rehberdir. Bunu her namazda okuduğumuz zaman bizi çirkinliklerden alıkoyar. Doğru yolda tutar ve insanı insan olma yolunda destekler. Bundan dolayıdır ki namaz Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş çok önemli bir ibadettir.
Allah(c.c.) bizleri dosdoğru namaz kılanlardan etsin. Allah(c.c.)’ın selâmı üzerinize olsun!
Murat Aydın

Kardesler simdi sorarim bu mudur tesettür?

yarabgayurilimhg5bn9

Sevgili kardeslerim tesettür deyince bazi insanlarin aklina sadece bas örtüsü gelir.
Evet tabiki bas örtüsüdür tesettür ama nasil bir örtü olmasi gerekir iste bunu bazi kardeslerimiz bilemiyor malesef.
Tesettürü de ayni bir moda sekline sokmuslar, kafasina göre herkes birtür kapanir olmus, bazilari ne yapiyor hemen arkadan kücücük bir örtüyle kapatiyor, bazilari ise saclarini iyice topuz haline sokarak her seklli belli edicek türden kapatir olmus. Kardesler simdi sorarim bu mudur tesettür?
Ne buyrulmus nur suresi 31. ayette ‘bas örtülerini yakalarindan sarkitsinlar’ yani büyük bir bas örtüsü ile örtünsünler ama malesef toplum artik buna da uymaz oldu.
Sadece örtü mü? ?
Hayir, giyim de ayni tesettürlü bir hanima ben dar bir pantolonu asla yakistiramiyorum veya sadece üzerine aldigi kisacik ceketi de yakistiramiyorum.
Kardeslerim dikkat edelim tesettürümüze mantomuzu üzerimizden eksik etmiyelim örtülerimizi, giysilerimizi sekil belli edicek derecede daralt miyalim insaAllah..
İslam’da kadının konumuyla ilgili olarak çağımızda en çok tartışılan konu, kadının örtünme meselesidir.
Kur’an’da:
‘Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.’
(Ahzab: 59) ,
Tesettür, hanımlar için Allah’ın emirlerine uygun olarak örtünme demektir, iman alâmetidir, İslâm şiarıdır.
Ruhumuz gibi, vücudumuz üzerinde de Allah’ın
hâkimiyetini kabul edişin belgesi olan bir ibâdettir tesettür.
Başörtüsü, Allah’ın emri olması yanında, nice hikmetleri de olan, müslümanın vazgeçemeyeceği bir semboldür.