Archive for Haziran 2014

Razaman ayı ve oruçla ilgili bilgiler‏

 

10255115_514280432031768_7585808321555180109_nORUÇ VE FAYDALARI
Ramazan ayında oruç tutmak İslam’ın beş şartından biridir. Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsi ilişkide bulunmamak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir.
Peygamberimiz oruç tutanlar için şu müjdeyi veriyor: “Kim inanarak ve mükafatını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”(El-Buhari, Savm:7)
Oruç,ancak Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için tutulur. Oruç, iyi bir irade terbiyesidir: İnsanlara iyi huylar ve ahlak güzelliği sağlar, insanı olgunlaştırır. Oruç, aynı zamanda müslümanı günah işlemekten ve cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Acıma duygusunu geliştirir, sağlığımızın korunmasına yardımcıdır, nimetlerin değerini bildirir, olaylar karşısında sabırlı olmayı öğretir.
Yüce Allah bir hadisi kudsîde “Oruç benim içindir, o’nun mükafatını da ben veririm” buyurmuştur (Müslim, Siyam;30).
RAMAZAN ORUCU VE ORUÇ ÇEŞİTLERİ
Ramazan orucu müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş kimselere farzdır. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayının bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur.
Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacağını kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmiş olur. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimse de oruca , niyet etmiş sayılır. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile “Niyet ettim Ramazan’ın yarınki orucuna” diye söylemesi daha iyi olur.
Beş çeşit oruç vardır:
1. FARZ ORUÇ: Ramazan orucunun edası ve kazası farzdır. Keffaret oruçlarının tutulması da farzdır.
2. VACİP ORUÇ: Adak oruçları ile bozulan nafile orucun kaza edilmesi vaciptir.
3. SÜNNET ORUÇ: Kamerî aylardan Muharrem ayının 9-10 veya 10-11. günlerinde oruç tutmak sünnettir.
4. MÜSTEHAP ORUÇ: Kameri ayların 13. 14. 15. günleri ile her haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri, Şevval ayında 6 gün oruç tutmak müstehaptır.
5. MEKRUH ORUÇ: İki türlü mekruh oruç vardır:
a) Muharrem ayının sadece 10. günü, yalnız Cuma veya Cumartesi günleri oruç tutmak, iki orucu iftar etmeksizin birbirine eklemek veya senenin tamamını oruçlu geçirmek “TENZÎHEN MEKRUH”tur.
b) Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının 4 günü oruç tutmak “TAHRÎMEN MEKRUH”tur.
RAMAZAN’DA ORUÇ TUTAMAYANLAR NE YAPARLAR?
Oruç tutmayacak kadar hasta olanlar, hastaya bakanlar, Ramazan ayında yolculuk yapanlar, gebe veya emzikli olanlar, aşırı yaşlılar ve düşkünler, aybaşı hali veya loğusalık halinde bulunan kadınlar Ramazan ayında oruç tutmazlar. Bunlardan:
a) Aybaşı hali veya loğusalık halinde olan kadınlar ile emzikli ve gebe olan kadınlar, bu özürleri sona erdikten sonra ve Ramazan ayı dışında oruçlarını kaza ederler.
b) Yolcular, yolculukları bitince oruçlarına başlarlar. Ramazan ayında tutamadıkları oruçlarını Ramazan ayından sonra tutarlar.
 
    ORUCA NE ZAMAN VE NASIL NİYET EDİLİR
Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir.
Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki:
Normal olarak oruca, sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın.
Sahura kalkmak istemeyen bir kimse, akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Ramazan ayında tutulamayan orucu, başka günlerde kaza ederken niyetin geceleyin «tan yeri ağarmadan önce» yapılması gerekir. Keffaret oruçları da böyledir. Bu oruçlara imsaktan sonra niyet edilmez.
Niyet esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: “Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarınki orucuna” diye söylemelidir.

    ORUÇ NASIL TUTULUR
Oruç, imsâk vaktinde başlar. Oruca niyet eden kimse bu vakitten itibaren herhangi bir şey yiyemez, içemez ve orucu bozan şeyleri yapamaz. Bu durum akşam güneş batıncaya kadar devam eder. Güneş battıktan sonra yiyip içmek sûretiyle orucunu açar. İşte niyet ederek, imsâk vaktinden akşam güneş batıncaya kadar yememek, içmemek, ve orucu bozan şeylerden sakınmakla bir günlük oruç tutulmuş olur.

    ORUCU BOZUP KAZA VE KEFFARET GEREKTİREN HALLER
Oruçlu olduğunu bildiği halde kasden;
1- Yemek, içmek, (ister gıda maddesi, isterse ilaç olsun)
2- Cinsi ilişkide bulunmak.
3- Sigara içmek
Orucu bozar, kaza ve keffareti gerektirir.
Kaza: Bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır.
Keffaret: Bozulan bir gün orucun yerine iki ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmaktır.
Ramazan ayında niyet ederek oruca başlayan bir kimse özürsüz olarak bile bile yiyip içse veya cinsi ilişkide bulunsa orucu bozulur. Bozulan bu orucun gününe gün kaza edilmesi, ayrıca oruç özürsüz olarak ve bile bile bozulduğu için de keffaret tutması gerekir.
Başlanan bir orucu bilerek bozmanın dünyadaki cezası keffarettir. Yani altmış gün birbiri ardınca oruç tutmaktır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lazımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren âdet günlerini tutmazlar, âdet halleri bitince ara vermeden temiz günlerinde oruca devam ederek altmış günü tamamlarlar.

ORUCU BOZUP YALNIZ KAZAYI GEREKTİREN ŞEYLER
1) Yenmesi mutad olmayan ve ilaç olarak da kulanılmayan şeyleri yutmak, (toprak, kağıt, pamuk gibi)
2) Buruna ilaç çekmek,
3) Kulağın içine yağ damlatmak,
4) Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak,
5) Ağzına aldığı renkli ipliğin boyası tükrüğe geçip, boyanan bu tükrüğü yutmak,
6) Zorla orucu bozulmak,
7) Ağız dolusu kusmak, (Kendi isteği ile)
8) Akşam vakti girmediği halde, akşam oldu zannederek iftar etmek,
9) İmsak vakti geçtiği halde, İmsak’a daha vardır zannederek yemek.
10) Kendi iradesi olmaksızın ağzına kar ve yağmur tanesi kaçan ve bunu yutmak
11) Meşru bir özür sebebiyle; makadından şırınga (iğne) yaptırmak

    ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER
1) Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, (unutarak yiyip içerken oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzını yıkayıp oruca devam eder, oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur.)
2) Kulağına su kaçmak,
3) Göze ilaç damlatmak,
4) Gece yıkanması gerekirken sabahleyin yıkanmak,
5) Kendi isteği olmayarak kusmak,
6) İhtilâm olmak, (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek)
7) Kan aldırmak,
8) Kendi isteği olmayarak boğazına toz, duman girmek,
9) Ağzındaki tükrüğü yutmak.
10) Yemeksizin herhangi bir maddenin tadını boğazında hissetmesi
11) Nohut tanesinden daha küçük olan ve dişler arasında bulunan yiyeceği yutmak.

Ramazan ayı ve oruç ibadeti‏

10443454_509478562511955_2919996973358358680_n

Ramazan ayı ve oruç ibadeti

Bilindiği üzere İslamda iyiliklere, iyi işlere on misli karşılık verilir. Fakat ibadetler içinde sadece oruç bundan istisna edilmiştir. Orucun karşılığı on misli olarak tayin edilmemiştir. Orucun mükafatını bizzat yüce Allah kendi üzerine almıştır.

“Oruç benim içindir, onun mükafattını bizzat ben vereceğim” buyurmuştur. Çünkü oruçta iki özellik vardır:

1-Orucun hakikatı yememektir. Bu ise gizli bir şeydir, insanlar bunu görmez. Böylece riya da buna yanaşamaz.
2-Diğeri Allah Teala’nın ve insanın düşmanı şeytandır. Şeytan’ını askerleri ise arzu ve isteklerdir. Oruç onun askerini kırar. Çünkü orucun hakikatı arzu ve istekleri terk etmektir.

Bunun için Peygamber Efendimiz sahih bir hadislerinde: “Şeytan insan vücudunda kanın dolaştığı gibi dolaşır. Onun geçiş yolunu açlıkla tıkayınız” buyurur…

Bakara Suresi 183. ayetden itibaren oruç ayetleri başlar. Ayetler dikkatle okunduğu zaman insan ruhunu heyecanlandıran bir üslup hemen farkedilir. Ayetlerin okuyucuda bıraktığı etki Allah’ın müminlere yakınlığı, kurbiyet ve ünsdür. Alemlerin Rabbi bu ayetlerle kulların ellerinden tutar ve kendine yaklaştırır. Onları rahmet ve şefkatle terbiye eder.. Onları dua ederek kendi katına yükselmeye çağırır.. Kulluğun kolay olduğunu ve bu kolay emirlerin, nehiylerin de yine insanların faydası için konulduğunu bizlere haber verir. Ayetler orucu ve bilhassa Kur’an’ı sevimli bir havaya büründürür. Bundan sonra insan Kur’an’ın indirildiği Ramazan Ayını hasretle beklemeye başlar. Ramazan’ın sair aylardan çok çok farklı bir mevsim olduğunu belki de bütün ruhuyla hisseder. Ramazan Ayı onbir ayın meyvelerinin devşirildiği hasat zamanı gibidir.

Bu suredeki oruç ayetlerinin kısa bir tefsirini yapmamız orucu idrak etmek için önemlidir.

Ey iman edenler! Sizden öncekilere oruç nasıl yazıldıysa sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı.) Umulur ki sizler (bu sayede) korunursunuz (“Oruç kalkandır” buyuruyor Peygamberimiz. Yani oruç insanı kötülüklerden korur. Çünkü oruç insandaki arzu ve istekleri açlıkla kırar. Bu da insanın kötülüklerden uzaklaşarak Allah’a yaklaşmasına yol açar)

Sayılı günler

(Oruç ayları 3-5 ay veya bir sene kadar uzun değildir. Sadece bir aydır. O da sağlığı, gücü kuvveti yerinde olanlar içindir.) Sizden her kim hasta olur, veya yolculukta bulunursa başka günlerde tutamadığı günleri tutar. Oruca güçlükle dayananların fidye vermesi, bir fakiri doyurması gerekir.

(Bu ayetin tefsirinde müfessirler iki farklı görüş beyan ederler. Birincisi, Sadrı İslamda müslümanlar oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyer bırakılmışlardı. İsteyen oruç tutar ve oruç tutmakta zorlanan kimseler ise fidye verirler, bir fakiri o gün için doyururlardı. Bu hüküm daha sonra gelen “Sizden her kim o aya erişirse oruç tutsun ayeti ile yürürlükten kaldırıldı.” İkinci görüş ise bu ayetin yürürlükten kalkmadığı yönündedir. Bu görüşte olan müfessirlere göre bu ayet çok yaşlı pir-i fani olan ve artık oruç tutabilecekleri ümit edilmeyen kimseler ve şifa ümidi kalmamış hastalar için geçerlidir. Ayetin hükmü işte bu kimseler için yürürlüktedir.)

Bununla beraber her kim gönülden bir iyilik yaparsa (oruç tutarsa) o kendisi için daha iyidir. Bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Ramazan ayı insanlara doğru yolu gösteren, hidayetin delillerini ortaya koyan ve hakla batılı ayırd eden Kur’an’ın indirildiği aydır. (Niçin başka bir ayda değilde Ramazan Ayında oruç tutulması isteniyor? İşte ayeti kerime bu soruya cevap veriyor. Ramazan ayı Kur’an’ın nazil olduğu aydır. Bu ayın karşılanması, en güzel şekilde Allah’a yakınlık havasında geçirilmesi diğer aylara oranla daha bir önemlidir. Bu ayda Allah Tealanın insanlar üzerindeki nihayetsiz nimetlerine şükredilmesi, hele hele Kur’an’ın nüzülüne şükredilmesi gerekli bir vazifedir. İşte oruç böyle bir manevi iklimin yaşanması için en büyük vesiledir. Ramazan Ayı oruç ayı olduğu kadar Kur’an ayıdır da. Bu ayda her zamankinden çok Kur’anla meşgul olmak bir şükür ödevidir.

Ayet-i kerimede Kur’anı Kerim’in şu üç özelliği zikredilir:

1- Kuran insanlar için bir yol gösterici rehberdir.

2- Kur’an hidayeti açıklamakla beraber bu hidayetin delillerini de açıklar. “Beyyinat minel huda” dır. Kur’an’da İslam’ın hak din olduğunun en ikna edici delilleri yer alır. Kur’an bu açıdan hem lafzı ve hem de manasıyla insan eli karışmamış bir mucizedir.

3- Kur’an’ın Furkan olmasıdır. Kur’an Hakkı beyan ederken batılı ise izale eder. Hakla batılı kesin çizgilerle birbirinden ayırır. Zaten Kur’an’ın bir adı da Furkan’dır. Kur’an-ı Kerimi tilavet ederken, okurken onun bu üç özelliğini, bu üç yönünü görmek gerekir.)

Sizden her kim o aya şahit olursa (erişirse) oruç tutsun. Her kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu sayıyı tamamlamanız ve Allah’ın sizi doğru yola hidayetine karşılık onu yüceltmeniz içindir. Umulur ki böylece şükretmiş olursunuz.. Kullarım sana beni sorarlarsa; ben çok yakınım. Dua eden bana duada bulunduğunda onun yakarışına icabet ederim. O halde onlarda bana (benim davetime) icabet etsinler. Ve bana iman etsinler ki rüşde ersinler.

Bu ayetlerde “yakınlık” çok barizdir. O kadar ki ifade de “De ki ben yakınım…” denmemektedir. Yakınlık o kadar ileridir ki, Peygamberimiz konuşmada artık aradan çekilmiştir. Allah Teala ile kul başbaşadır. Duasına mutlaka icabet edeceğini Rabbimiz vadetmektedir. Kulların dualarına Rab Teala karşılık verecektir. Dualarını aynıyla kabul edecek, yahut onlar için dünyada daha iyisini, daha faydalısını verecek, yahut da bu icabeti ahirete saklayarak onları ahirette mükafatlandıracaktır. Fakat mutlaka icabet edecektir. O dualara icabet etmemekten münezzehtir. Kendisine çevrilen elleri, dilleri boş olarak geri çevirmekten münezzehtir. Çünkü O dualara icabet edendir. Kerimdir… Kafirlerin ise batıl ilahlarına yaptıkları çağrılar karşılıksız kalacaktır. Kafirlerin duaları dalalettedir, boşa gitmektedir, karşılıksız kalmaktadır. O halde kullar da O’nun davetine icabet etmelidirler. İcabet burada iki taraflıdır. )

Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği bir kudsi hadiste, Peygamber Efendimiz Allah Teala’dan naklen şunları anlatır:
“Adem Oğlunun bütün amelleri kendisi içindir. Fakat oruç böyle değildir. O benim içindir. (Yani onu benden başkası bilmediği için sadece benim için yapıldığı kesindir. Nefsin hazzı yoktur. Aksine nefsi kırmak için oruç tutulur.) Onun mükafaatını bizzat ben vereceğim. (Yani diğer ameller gibi belli bir karşılık yoktur. Onun mükafattı kat kat fazla olarak verilecektir. Karşılığı belirsiz bırakılmıştır…) Oruç kalkandır. Sizden biriniz oruç tuttuğu zaman o gün sakın kötü sözler konuşmasın, bağırıp çağırmasın. Şayet biri ona küfrederse veya sataşırsa “Ben oruçluyum…” desin… Muhammed’in canı elinde olana yemin olsun ki oruçlunun ağzının kokusu Allah yanında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlu için iki sevinç vardır. İftar ettiği zaman sevinir. Birde Rabbine kavuştuğu zaman tutmuş olduğu oruçlara sevinir.”

Yine sahih bir hadiste, namaz ehlinden olan cennete “namaz kapısı”ndan çağrılacağı belirtilir. Cihad ehli “cihad kapısı”ndan çağrılacaktır. Sadaka ehli olan “sadaka kapısı”ndan cennete davet olunur. Siyam ehli olanlar ise “Reyyan Kapısı”ndan çağrılacaktır. Reyyan ismi “atşan” ismine karşılık olarak buraya verilmiştir. “Atşan” susuz kalmış kimseye derler. “Reyyan” ise suya kanmış kimsedir. Dünyada aç ve susuz kalmasına karşılık bu kapıdan girecek olan oruç ehlinin artık sonsuza kadar suya kanmış olacakları haber verilmiş olmaktadır. Reyyan Kapısı’ndan girenler için cennette açlık ve susuzluk bilhassa yoktur. Çünkü amellerin karşılığı o ameller cinsinden olur.

Bir başka açıdan baktığımız zaman; orucun günahlara kefaret olduğunu görmekteyiz…

Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği Ebu Hüreyre hadisinde Hz. Peygamber şöyle buyurur: -Kim imanla ve ecrini Allah’tan bekleyerek, O’nun rızasını isteyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş bütün günahları mağfiret olunur, bağışlanır. Hadis-i şerifte iki husus bulunuyor: Oruç İmanen ve ihtisaben tutulacak. Yani orucun farziyetine, faydasına tam bir iman ederek ve diğer taraftan karşılığını sadece Allah’tan ümit ederek, bekleyerek tutulması kastediliyor. Bu durumda oruca özen gösterilmesi onu tam bir dikkatle tutulması lazımdır.

İmam Nevevi rahmetullahi aleyh Riyazus-salihinde şöyle bir başlık açar: “Ramazan Ayı’nda cömert olmak, iyi işler yapmak ve hayırları çoğaltmak ve bilhassa Ramazan’ın son on gününde bunları daha da arttırmak babı…”

Bu başlık altında şu 2 hadisi nakleder.

Abdullah b. Abbas şöyle der: Resulullah insanların en cömertiydi. En fazla cömert olduğu zaman ise Cibrille bir araya geldiği Ramazan Ayıydı. Ramazan’ın bütün gecelerinde Cebraille buluşur ve Kur’an’ı müzakere ederlerdi. Rasulullah işte bu zamanlarda yağmur getiren rüzgarlardan daha çok cömert olurdu.

Hz. Aişe’den gelen hadiste Hz. Aişe şunları nakleder:
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan’ın son on günü girince geceleri ihya ederdi. Ailesini uykudan uyandırırdı. İyi işler için kollarını sıvardı… Ramazan’ın son on gününde Peygamberimizin itikaf yaptığı da bilinmektedir. Çünkü son on günün içinde Kadir Gecesi gizlidir. Kadir Gecesi Kur’an’ın nazil olduğu bereketi büyük bir gecedir. Son on günün tek sayılı geceleri yani 21. 23. 25. 27. ve 29. gecelerde gizlidir. O günü idrak etmek ve değerlendirmek için itikafta bulunmak önem arzetmektedir. Hz. Peygamber vefat ettikleri sene ise yirmi gün itikafta kalmıştır.

Hz. Enes b. Malik’ten gelen hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sahur yemeği yiyiniz; sahurda bereket vardır.” Bu bereket seher vaktinde uyanmak, o vakitte dua ve zikirle meşgul olmaktır. Çünkü seher vaktinde dua ve zikirle meşgul olmak Kur’an’da da övülmüştür. “O müminler seher vakitlerinde istiğfar ederler” şeklinde özellikle seher vakitlerinde uyanık kalmaya işaret vardır… Yine sahur yemeği yemekle ehl-i kitaba muhalefet edilmiş olur. Onların oruçlarında böyle bir hususiyet yoktur… Bundan başka sahur yemeği ile gündüz yapılacak ibadetler için vücut kuvvetlenir.

İmam Gazali orucun sünnetlerini şöyle sıralar:
1-Sahuru geciktirmek
2-İftarı acele yapmak
3-İftarı hurma veya su ile yapmak
4-Sadaka vermek
5-Oruçlulara iftar yemeği vermek
6-Çok Kur’an-ı Kerim okumak
7-Bilhassa Kadir gecesinin içinde bulunduğu Ramazan’ın son on gününde itikafa girmek

Ramazan-ı Şerifimiz Mübarek olsun

10271483_514789641980847_6391281159824969210_nRamazan ayı Müslümanlar açısından pek çok önemli hususiyete sahiptir. Bunların en önemlisi ise Kur’ân-ı Kerim’in bu ayda nâzil olmaya/inmeye başlamış olmasıdır.
Yani Müslümanlığın başlangıcı bu ayda gerçekleşmiştir. 1400’ü aşkın seneyi içeren ve kıyamete kadar devam edecek olan İslâm tarihinin ilk harfleri bu ayda yazılmıştır.
Kur’ân-ı Kerim’de ismi geçen tek ay Ramazan ayıdır.
“Ramazan ayı, o, öyle bir aydır ki, o ayda insanlara doğru yolu gösteren ve açık ayetleri içine alıp hak ile batılın arasını ayıran Kur’ân-ı Kerim nazil olmuştur.” (el-Bakara, 2/185)
Allah Teâlâ ayet-i celilede böyle buyurarak mübarek Ramazan’ın başlıca özelliğine dikkat çekiyor ve devamında gücü yeten Müslümanların oruç tutmalarını emrediyor.
Buna göre, inananların Kur’ân ayını şerefine lâyık bir şekilde ihya etmeleri, oruç tutarak, teravih namazı kılarak, ahlâkî kurallara çok dikkat ederek, velhasıl günahsız bir şekilde geçirmeleri gerekmektedir.
Bunun neticesinde de Allah’ın rahmet ve bereketi bizleri gark edecektir. Peygamber Efendimiz de zaten Ramazan ayını “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş” (İbn Huzeyme, Sahîh, III, 191) diye tarif etmektedir.

Allah cümlemize hayırlı bir Ramazan-ı şerif geçirmeyi ve Efendimizin hadisinde verilen müjdeye nail olmayı nasip eylesin! Âmin

Yaşamak…

 

1965025_459067370886408_1004216302_nYaşamakta olduğumuz bir hayat var. Peki, adına gerçekten “yaşamak” diyebiliyor muyuz?
Su gibi duru olmalı niyetler, içimizde taşıdığımız, Yaradan’la aramızda köprü olan kalbi karartmadan, lekelemeden, nisyana düşürmeden yaşamaktır hayat.
Bugünün hakkını vererek, yarının endişesini taşımaktır, öteler adına. Sırata gelmeden sırattan geçmek ve her an kayıp gayyalara düşmenin endişesini taşıyarak, buram buram terlemektir yaşamak…
Alıp verilen nefeslerin, neyin uğrunda alınıp verildiğini bilmektir, yürünülen yolun sonunun nereye vardığını önceden kestirmektir yaşamak. Pişman edecek, yakıp kavuracak günahlara fırsat vermemek, kendimizin günahsız olduğuna da asla kanaat getirmemektir. Her gün beş vakit arınmak, pişmanlıkların akıttığı gözyaşlarıyla tövbe etmektir. Tövbe ederken, bir daha aynı hataya düşmemek için azmetmektir.
Yaşamak, her ezan sesini duyuşta içimizdeki depremi hissetmektir. Durup soluklanmak, Rabb’in huzuruna gideceğinin farkına varmaktır. Titremektir. O’nun karşısında yaşamak, boyun eğmek, itaat etmektir, tepeden tırnağa. Dudaktan dökülen ayetlerdeki emirleri ve yasakları kavrayabilmek, bu ilahi mesajlara muhatap olduğunu bilerek “Eyvah!” diyebilmektir.

Yaşamak, her gün Kâbe’ye, Arafat’a uğramaktır. Orada vakfe durup içini parçalatırcasına, Yaradan’dan af olmayı dilemektir. Bazen uğramak yetmemeli, O’nun kapısında kıtmir olabilmektir.

HER RAMAZAN TERAVİH YOK DİYENLERE CEVAP..‏

1901250_466411716818640_1459396167_n

HER RAMAZAN TERAVİH YOK DİYEREK ORTALIĞI KARIŞTIRANLARA ŞİMDİDEN TOKAT GİBİ CEVAPLAR – DELİLLER
Teravih namazı 20 rekattır ve sünnet-i müekkededir. Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınır.

Bu konuyu ismini yeni duyduğunuz bazı Profesörler sanki İslam’da yeni bir şey bulmuş gibi inkar etmektedirler. Peygamber Efendimiz ve halifelerinin kıldığı, teşvik ettiği, bütün ilmihal kitaplarında yeri olan teravih namazının olmadığını iddia etmektedirler. Bu yazıda onlara cevap vereceğiz…

RAMAZANIN GECELERİNİ İHYA ETMEK
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
“Her kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır” (Buharî, İman, 25, 27; Müslim, Musafi’in, 173, 176; İbn Mace, İkametu’s-Salâ, 173; Tirmizî, Savm, 83)

Başka bir hadis-i şerifinde ise Ramazan’ın nasıl ihya edileceği bildirilmektedir:
“Allah size Ramazan orucunu farz kılmıştır, ben de size gece namazını (teravihi) sünnet kıldım” Her kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı oruçla, gecelerini namazla ihya ederse, anasından doğduğu gün gibi günahlarından temizlenmiş olur” (İbn Mâce, İkametu’s-Salâ, 173; İbn Hanbel, I, 191, 195). (İbn Mâce, İkametü’s, Salâ, 173; İbn Hanbel, I,191 vd.) buyurmaktadır.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Peygamber Efendimiz, Ramazan ayının gündüzünü oruç ile geçirdikten sonra gecesinde de namaz kılmamızı emrediyor.

PEYGAMBER EFENDİMİZ DE KILMIŞ VE KILDIRMIŞTIR
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ramazan ayı gecelerinde nafile namaz kılmış ve cemaate de kıldırmıştır.

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ramazanda mescitte gece bir namaz kıldı. Sahabenin çoğu da onunla birlikte o namazı kıldı. İkinci gece yine aynı namazı kıldı. Bu kez O’na tabi olarak aynı namazı kılan cemaat daha fazla oldu. Üçüncü gece mescit’e gitmedi. Orayı dolduran cemaat onu bekledi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ancak sabah olunca mescide çıktı ve cemaata şöyle buyurdu:
“Sizin cemaatla teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım” (Buharî, Teheccud, 57).

Ebû Zer (Radıyallahu anh)’dan nakledildiğine göre, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ramazan ayının sonuna doğru bazı gecelerde ahsabına, gecenin üçte birini geçinceye kadar teravih namazını kıldırmıştır (İbn Mâce, İkametu’s-Salâ, 173).

Bu hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) teravihi emrettiği gibi kendisi de kılmış ve kıldırmıştır.

CEMAATLE TERAVİH
Yukarıdaki hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere Peygamber Efendimiz teravih namazına çok önem vermiş kılmış ve kıldırmıştır.

Ebû Hureyre (Radıyallhu Anh)’nın naklettiği bir başka hadiste de Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Ramazan ayında, ashabtan bir grubu, Ubey b. Kab (Radıyallahu Anh)’ın arkasında cemaatle namaz kılarken gördü ve “Doğru yapıyorlar, yaptıkları şey ne güzeldir” diyerek tasvip ettikleri haber verilmiştir (Ebû Dâvud, İkâmetu’s-Salâ, 190).

Hadis-i Şeriften de anlaşılacağı üzere Peygamber Efendimiz kendisinin kıldırdığı gibi, cemaatle teravih namazı kılan sahabeyi görünce tasvip etmiş ve memnuniyetini dile getirmiştir.

Peygamber Efendimiz “Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım” buyurmuştu. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) de vahyin sona ermesi ile artık farz olmayacağından emin olduğu için halkı, teravih namazını cemaatle kılmaya teşvik etmiştir.

Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) Mescid-i Nebevî’de halifeliğinin son zamanlarında teravih namazını yirmi rekât olarak kıldırdı. Her biri müctehid olan sahabe efendilerimizden, Dört halife devrinde ve sonra da kimse teravihin cemaatla kılınmasına karşı çıkmadı.

Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’ın teşvik ettiği ve sahabelerin de karşı çıkmadığı bu sünnete uyulması ise yine Peygamber efendimizin şu hadis-i şerifi ile sabittir: “Benden sonra benim sünnetimden ve raşit halifelerin sünnetinden ayrılmayın” (Tirmizî, İlim, 16; İbn Hanbel, IV, 126)

İmam Ebû Hanife’ye Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh)’ın bu hususta yaptığı uygulama sorulunca, şöyle demiştir: Teravih namazı hiç şüphesiz müekked bir sünnettir. Hazreti Ömer, bu namazın cemaatle ve yirmi rekat kılınmasını şahsi bir ictihadı ile yapmadığı gibi, bir bid’at olarak da emretmemiştir. O, kendisinin bildiği şer’î bir esasa ve Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bir vasiyetine dayanarak böyle yapmıştır (et-Tahtavî, Haşiye, 334).

BİLİNMESİ GEREKENLER
Teravih namazı 20 rekattır. Bu konuda Hazreti Ömer ve sahabelerin yani Ümmetin icması vardır. İlk 8 rekatı ise bütün alimlere göre çok kuvvetli sünnettir. Eğer bir kimse teravihi cemaatle kıldığı zaman riya olacağını hissediyor ise evde tek başına kılması daha efdaldir. Cemaatle kılınması toplumsal buluşmanın sağlanması ve şeytanın vesveselerine, gevşekliğe, tembelliğe karşı bir çözüm olması açısından teşvik edilmiştir.

Teravih namazı, Ramazan ayına mahsustur; vakti, tercih edilen görüşe göre, yatsı namazından sonradır, sabah namazının vaktine kadar devam eder. Vitir namazı teravih namazından sonra kılınır. Ancak teravih namazından önce kılınmasında da herhangi bir sakınca yoktur. Ancak teravih namazı yatsı namazından önce kılınmaz. Kılındığı takdirde, iâdesi gerekir. Bu namazın gece yarısından veya gecenin üçte birinden sonraya tehir edilmesi müstehaptır. En sağlam görüşe göre, teravihte cemaat olmak sünnet-i kifâyedir. Yani bir mescitte hiç kimse teravihi cemaatle kılmazsa, hepsi günahkâr olur. Teravih namazına, yarısında yetişen kimse, önce yatsı namazının farzını kılar ve daha sonra teravih namazını kılmak için imama uyar. Eksik kalan teravih rekatlarını, daha sonra kendisi tamamlar. Hatim ile teravih namazını kılmak sünnettir.

Teravih namazını, her iki rekatta bir selâm vererek on selâm ile bitirmek daha faziletlidir. Dört rekatta bir selam vermek de caizdir.

Teravih namazının kazası yoktur. Bilindiği gibi farz ve vacip namazlar kaza edilirler.