Archive for Ocak 2015

Gıybet edenleri susturun

CENNETT
Çağımızın en büyük hastalıklarından biri ‘gıybet’tir. Bu hastalık ne yazık ki inananların arasında da çok yaygındır. Yazık diyorum çünkü gıybetin nasıl bir günah olduğu Kuran’ın ayetleriyle açıklanmıştır. Ama Kuran’ı okuyan, Müslümanlığı kimseye bırakmayan bazı insanlar bu hastalığın tam ortasındadır. Kendilerini tatmin edip vicdan baskısını azaltmak için de bahaneler bulurlar. Hiçbir bahane, gıybet ve dedikoduya meşruiyet kazandırmaz. Kâfirin dedikodusu bile haramdır. Manevi en büyük kul hakkı elbette gıybettir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) gıybet karşısında susmamızı eleştiriyor. “Dinleme, itiraz et ve müminin iffetini koru” buyuruyor.
Bir Müslüman’ın gıybetinin yapıldığını duyduğumuzda, yapmamız gerekeni Hz. Peygamber şöyle anlatıyor:
“Gıyabında kardeşinin ırzını (şeref ve haysiyetini) himaye eden kimseyi cehennem ateşinden azad etmek, Allah’ın üzerindeki bir haktır.” (Ahmed, Müsned, VI, 461)
Başka bir rivayette de “Önünde kardeşinin gıybeti yapılırken buna karşı durmayana ahirette onun günahı yükletilir” denilir.
“Kardeşinin şeref ve haysiyetini savunan kimsenin Allah da kıyamette yüzünü cehenneme karşı korur.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) bütün bunları buyurduktan sonra şu ayeti okudu: “Müminlere yardım etmek üzerimize bir haktır.” (Rum, 47)
O halde gıybeti dinlemek de, gıybete ortak olmaktır. Gıybete engel olamıyorsanız bile, en azından tepkinizi belirtip o ortamı terk ediniz.
Bu konuyu önemsiyoruz. Şundan dolayı önemsiyoruz, bazı Müslümanlar namaz, oruç ve benzeri ibadetleri yapmakla ve bir yere intisab etmekle veya hizmet etmekle kendilerini dini vebalden kurtaracaklarını zannediyorlar. Onlar için başka bir Müslüman’ın iffeti, izzeti, doğruluğu, derdi, problemi, fakirliği veya benzer bir problemi artık hiçbir anlam taşımıyor. Maallesef Yüce Rabbımızın emrettiği din değil, nefis ve hevaların kurguladığı bir din revaç görmektedir. Zaten Müslümanların bir araya gelememelerinin en büyük sebebi bu değil mi?

NAMAZDA TESETTÜR

10442516_667094073401493_3382956730192895272_n
Hüseyin OKUR

İnsan için örtünme fıtri, yaratılıştan gelen bir özelliktir. Örtünmenin gayesi başkasının bakışlarından korunmaktır. Edep ve haya duygusu örtünmeyi gerektirir. Ancak mümin erkek ve kadınların örtünmede asıl gayesi Yüce Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Çünkü Allah Teala’nın emir ve yasaklarına uymak bir ibadettir. Nasıl ki namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetler Allah’ın birer emri ise örtünme de aynen bunlar gibidir. Yüce Allah namaz gibi örtünmeyi de kesin hükme bağlamış, bunu insanların keyfine veya tercihine bırakmamıştır. Örtünme şekli, şahsa ve duruma göre az çok değişse de hüküm değişmez. Allah (c.c) örtünme, avret yerlerini göstermekten sakınma emrini; hiç şüphesiz kullarının hem dünya hem de ahiret saadetlerini temin altına alabilmeleri için vermiştir.

Başkaları tarafından görülmesi caiz olmayan yerler için fıkıh literatüründe avret kelimesi kullanılmaktadır. Tesettür ise bu azaların, usulüne uygun bir şekilde kapatılmasıdır. Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey Ademoğulları! Biz sizin avret yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Bununla birlikte takva ile kuşanıp donanmak daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar.” (Araf, 26)

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Böyle (yapmak) kendileri için daha temizdir.” (Nur, 30) Kadınların örtünmesi ile ilgili olarak da şöyle buyruluyor: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab, 59)

ÖRTÜNME BİR ADET DEĞİL, İBADETTİR

Örtünme, avret yerlerini kapatma hakkında nazil olan bu ayetlerden sonra Efendimiz (s.a.v) Cenab-ı Allah’ın muradını açıklayıp ümmetine tefsir etmiş; ayrıca bizzat uygulayıp uygulatarak maksadın ne olduğunu göstermiştir. Peygamberimiz, yanına ince/şeffaf bir elbiseyle gelen Hz. Esma’ya (r.a), “Ey Esma! Kadın buluğa erecek yaşa girdiği zaman ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir” dedi ve yüzü ile ellerine işaret etmiştir.” (Ebu Davud, nr. 4104, 4/62)

Örtünme bir adet değil, ibadettir. Adet olduğu için örtünenler de vardır. Fakat her mümin kadın, örtünmenin yüce Allah’ın emri olduğunu bilerek örtünmeli, böylece adeti ibadete çevirmelidir. Kur’an ve sünnette örtü için ölçüler verilmiş fakat tek tip kıyafet belirlenmemiştir. Bunun için her kadın, verilen ölçülere uymak şartıyla maddi imkanına, iş durumuna, iklim ve çevre şartlarına göre bu emri yerine getirebilir.

Erkeklerin kendi eşleri dışındaki kimselerin yanında, göbekle diz kapağı arasını örtmeleri farzdır. Diz kapağı da avretten sayılır ve örtülmesi gerekir. Karı-kocanın birbirine karşı avreti yoktur. Müslüman erkek, bir zaruret olmadıkça avret yerlerini hanımından başka hiç kimseye gösteremez, bu helal değildir. Erkek için tarif edilen bu ölçü, onun için nihai sınırdır. Bu itibarla erkek, sair zamanlarda göbek üstü ile diz kapağının altını da örterek gezmelidir. Edeb, haya ve vakara uygun olan da budur.

Kadının avret yeri ise el, yüz ve ayaklar dışında bütün bedenidir. Kadının dış elbisesi, ayak topuklarına kadar inmelidir. Kollar da el bileklerine kadar kapalı olmalıdır. Saçlar da avrettendir; kadının mahremlerinden (evlenmesi ebediyen haram olanlardan) başkasına saçlarını ve diğer avret yerlerini göstermesi veya bu hususta ehemmiyetsizlik yapması doğru değildir, haramdır.

Kadınların kadınlara karşı avret yeri, göbekle diz kapakları arasında kalan kısımdır. Bunun dışındaki yerleri kadınların yanında açabilirler. Kadının yabancı erkekler ile Müslüman olmayan kadınlar karşısında avret yeri, yüzü, elleri ve ayakları müstesna olmak üzere bütün bedenidir. Abdullah b. Abbas (r.a) bu konuda gayr-i müslim kadınların istisna edilmesinin nedenini şöyle açıklar: “Müslüman kadını tesettürsüz olarak Hıristiyan veya Yahudi bir kadının görmesi helal olmaz. Çünkü bunlar Müslüman kadının örtüsüz halini kocalarına anlatabilirler.”

NAMAZDAKİ SETR-İ AVRET

Avret yerlerini örtmekle ilgili bu genel bilgileri aktardıktan sonra namazdaki setr-i avret konusuna değinebiliriz. Bunu ifade etmemizin sebebi, örtünmenin sadece dışarıya çıkarken gerekli bir davranış olduğu ve namaz gibi mühim bir ibadeti yerine getirirken bu kadar titiz davranmaya gerek olmadığı konusundaki yanlış düşüncelerdir. Namazda hem erkekler hem de kadınlar için setr-i avret, yani avret yerlerini kapatmak tıpkı kıbleye yönelmenin farz oluşu gibi farzdır. Rasulullah’ın (s.a.v), “Allah, buluğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez” (Tirmizi, Salat, 160) ve “Kadın buluğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına görünmesi helal olmaz” (Ebu Davud, Libas, 31) şeklindeki hadisleri göz önüne alınınca, başörtüsüz kılınan namazın geçerli olmayacağı anlaşılır. Hatta kadının başının dörtte biri veya uyluğunun dörtte biri açık olarak namaz kılması durumunda namazı geçersiz olur. Kadın asgari; bir başörtüsü, bir de ayaklara kadar uzanacak bir elbise vs. giymiş olmalıdır.

Başörtüsüz namaz kılmış olursa bu namazını, vakit içinde tekrar eda şayet vakit çıkmışsa kaza eder. Diğer avret azalarının namaz içinde bir rükün eda edecek kadar açık kalmasının durumu da böyledir.

Giyilen şeyin, tenin rengini göstermeyecek kalınlıkta veya dokuda olması gerekir. Vücut hatlarını belli eden elbise ile namaz kılmak mekruhtur. Namaz esnasında avret mahalinin, kişinin iradesi dışında açılması durumunda, açılan yer eğer örtülmesi gereken yerin dörtte biri oranına ulaşmış ve bir rükün eda edilecek bir süre açık kalmış ise kişinin namazı bozulur. Kendi iradesi ile açacak olursa namazı hemen bozulur.

Bir uzvun namazı bozma bakımından avret olması, başkalarına göredir; sahibine göre değildir. Başkaları tarafından görülemeyecek bir halde bulunması yeterlidir. Bunun için bir kimse namaz kılarken geniş bulunan elbisenin yakasından avret yerini görecek olsa, başkaları göremeyeceği için, namazı bozulmaz. Fakat başkaları görebilecek bir durum olsa namaz bozulur.