Posts Tagged ‘yağmur’

Seni Hatırlatıyor!‏

                 

Ömer Sevinçgül

YAĞMURLARLA senin rahmetin yağar, dereler, çaylar, ırmaklarla akan sınırsız şefkatindir. Anneler, kucaklarının sıcaklığını senin merhametinden aldı ve göğüslerinden yavrularının ağızlarına akan senin ikramındır. Gönülden gönle yankılanan sevgilerde “Vedûd” ismin cilvelenir. Çünkü sensin sonsuzca seven ve sevilen. Kalpler, sevmeyi senden öğrendi.

Bahar tablosunda muhabbetten kalbi kanayan güller, vuslatın hasretiyle ağaçların minberlerinde besteler yapan bülbüller senin “Cemîl” ismini terennüm ederler.

Sen, süslü sûretler veren “Musavvir!” Eserlerine, hiçbiri diğerinin aynı olmayan biçimleri verensin. İlminle ölçer, iradenle seçer, kudretinle biçersin. Kâinat kitabın, yeryüzü sayfan, cümle canlılar ve cansızlar kudret kelimelerindir senin.

Yıldızların nûranî parıltıları “Nûr” isminin gölgeleridir. Dağlarda azametin, volkanlarda kibriyan, semalarda celâlin yankılanır.

Kışın “Mümît” isminin fırtınasıyla öldürür, baharda “Muhyî” isminin sabâ rüzgârıyla can verirsin.

Bahar gelini senin “Müzeyyin” isminle süslenir, tek arzusu senin güzeller güzeli isimlerinle nakışlanıp, yine senin ezelî nazarına bir an olsun görünebilmektir.

Senin ilahî huzurunla bir an şereflenen varlığa yokluk yaklaşamaz. Her eserinde gördüğüm varlık şevki, yaşama arzusu, beka meyli senden gelen “nazar” sırrıdır, “huzur” neşvesidir.

Sen teksin, birsin, eşi, benzeri, ortağı, yardımcısı olmayan “Ehad”sın. Temelde birbirine benzeyen, yardımsız, yardımcısız yapamayanlar senin “eserlerin”dir, sana işaretler ederler. Onların acizliği kudretini, fakirliği zenginliğini, fâniliği bekanı dile getirir.

Büyük küçük bütün yarattıklarının ihtiyaçlar içinde çırpınışlarına şahit oldukça, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, sayıya gelmez muhtaçların her an yardımına koşan “İnayet”ini ve “Samediyet”ini düşünürüm.

Gafletle bakanların gözünde, eserlerin sana perdedir. Sineklerin örümcek ağına takıldıkları gibi, bu “kesret” perdelerine takılıp kalarak sana ulaşamayanlardan olmak istemem.

Senin isminle nakışlanmayan sevgileri sevmem, ayrılık acısıdır. Varlıklarda “sebebi muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemâl” sendendir ve senindir.

Yerdeki ışıltılarına dalıp da nazenin güneşi sevmeyi unutanları… Gölgelerin aşkıyla asılları göz ardı edenleri… Ve senin adına olmayan sevgilerin şiddetini gördüğüm, başkaları için söylenen şarkıları duyduğum günden beri…

“Bana her şey seni hatırlatıyor !”

Sustum!

                         

Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız…
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor…

Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar…
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor…

Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin…
içimdeki volkanları boğarak sustum!
açmadım kimselere yüreğimi
hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum!.. Sustum!
sustu dudağımdaki şarkı,
gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!

Saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor…

Okumaya devam et

anneciğim…

                

gerçeğin zehrini gerekirse iç,
 yalanın balına bakma anacım..
 istersen tertemiz yıllarca bekle ,
 sakın boz bulanık akma anacım..
 
zülmü alkışlama,zalimi sevme,
 mazlumun gönlünü yıkma anacım,
 yoksula kanat ger zayıfı koru,
 fikrinde sebat et bıkma anacım..
 
yağmur ol yağ toprakları serinlet ,
 aman ateş olup yakma anacım,
 HAK bildiğin yolda yürümeye bak,
 sonucu aklına takma anacım..
 
dünya baki değil birde ölüm var,
 her an şimsek olup çakma anacım,
 yerleş yüreklere sarayını kur,
 dostlar meclisinden çıkma anacım..

annem’e…

ALLAH(c.c.) Ümitli Olanları Sever

                       

İnsan maddeten, manen ve sosyal olarak geniş imkanlara sahip bulunurken, birden yapayalnız kalınca, işleri rayında giderken birden bozulunca bir anda sarsılıverir. Bazen öyle olur ki, kime el uzatsa eli boş kalır, kimden yardım istese herkes sırtını döner. İşte o noktada kişinin mayası ve altyapısı kendisini göstermeye başlar. Hayata baktığı pencere ve o pencerenin genişliği, o kişinin o sıkıntılardan kurtulmasına yol açacak fırsatların da büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Mümin o an Hz. Eyyûb (as) gibi olmalı, verenin de alanın da O (cc) olduğunu bilip, tevekkülle boyun eğmelidir. Mümin, musibetle karşılaşınca, nna lillahi ve innâ ileyhi râciûn der.

Toplum hayatında çevremize baktığımızda aynı musibetlerin ya da nimetlerin farklı insanlarda farklı tepkilere sebep olduğunu görürüz. Yağmurun her yere yağıp da her yerin yeşermediği gibi, musibetler ya da nimetlere olan insani tepkiler de aynı olmaz. Nimetin de musibetin de Sahibini ALLAH (cc) bilemeyenler başını taştan taşa vuran, karamsarlık vadilerinde çaresizce koşturan insanlardır.

Okumaya devam et

((BENİM ALLAH DİYEBİLEN DİLİM VAR))‏

Bu gün işi gücü bıraktım evde oturdum.

Yağmurlu bir hava, bulanık düşünceler içimdeki, çatışmalar falan filan derken ezan okundu. Abdest aldım.

Aynanın karşısında yüzümü kurularken bir baktım anaaaaa! Oda ne? Benim bir dilim var.

Yav hemen gülmeyin. Bir sonunu dinleyin hele!!

Neyse bir baktım benim bir dilim var. Amanın bir hoşuma gitti bir hoşuma gitti sormayın. En az on dakika baktım dilime. glücklich

Aynanın karşısına geçtim dilimi sevdim dakikalarca. Çok çay içmekten yıpranmış falan ama maşallah aslan gibi benim dilim. Düşündüm aynanın karşısında.

Sonra aynada bakarak dilime, “AAAALLLLAAAAHHHHHH” dedim sessizce.
Tabi ben demedim. Dilim dedi “ALLAH” diye.

Okumaya devam et