Archive for Temmuz 2012

ORUÇ, İFTAR, TERAVİH, SAHUR. EVDEN CAMİYE CAMİDEN EVE. ALLAH’IN TARİF ETTİĞİ MÜSLÜMAN MODELİ BU KADARIYLA YETİNMEZ.‏

 

Hepimiz dünyanın her yanındaki akan her damla kandan, zulme uğrayan, yaralanan ya da yaşamını yitiren her insandan sorumluyuz. Zulme son verecek büyük güç olan İslam Birliği için hiçbir çaba içerisine girmeyen kişi, bunun ağır vebaline de hazır olmalı.

İslam Birliği bugün kaçınılmaz bir ihtiyaç. Güçlü bir beraberlik ve dayanışma zorunlu. İslam aleminin ortak sesi olacak, dünyaya hoşgörüyü öğretecek, Müslüman olan ve olmayan her insana refah ve huzur getirecek olan İslam uygarlığının yeniden inşası için çaba göstermek, Allah’ın ipine hep birlikte sarılmak en önemli sorumluluklarımızdan olmalı.

İnsanların birçoğu Pakistan’da, Irak’da, Kırım’da, Çeçenistan’da, Keşmir’de, Patani’de, Burma’da, Çad’da, Doğu Türkistan’da yaşananlar hakkında bilgili değil. Hatta bu bölgelerin yerini bilmek bir yana, adını bile duymamış insanlar var. Oysa bu bölgelerde yıllardır şiddet gören, zulme uğrayan, baskı altında, aç ve yoksul yaşayan insanlar bizim din kardeşlerimiz.

Peygamberimiz(sav) buyurur: “Mü’min kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, bizden değildir.” (Hakim, IV, 352)

Yüce Allah buyurur: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katın-dan bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)

Evet neden?.. Umursamaz, kayıtsız, kendini kurtarma peşindeki bir yaklaşım Müslümana yakışır mı?.. Bir Müslüman, dünyanın herhangi bir köşesindeki bir Müslümana gelen zarardan nasıl olur da sorumluluk hissetmez?.. Kesinlikle herkesin, acı içindeki masum insanlar, tecavüze uğrayan kadın ve çocuklar için yapabileceği birşey vardır.

“Yapabileceğim hiçbirşey yok, elimden birşey gelmiyor” diyen Müslüman, İslam Birliğinin kurulması için Allah’a samimi ve yoğun bir şekilde dua edebilir. “Hayır, bunu da yapamam” diyen kişiye şunu hatırlatmalı; zulme rıza gösteren, göz yuman, karşı çıkmayan, zulme ortak demektir.

Yüce Allah vaadinden dönmez. O, İslam ahlakını yeryüzüne hakim kılacak ve nurunu tamamlayacak. Ancak bu süreç bizlerin imtihanıdır.
 
Fuat Türker

ORUÇ KUYUSUNDA SABRET Kİ, YUSUF GİBİ AŞK MISIR’INDA AZİZ OLASIN…

Ramazan sadece nefsin değil tüm organların terbiye edildiği aydır. Böylece insanı şeytandan uzaklaştırır, Allah’a yakınlaştırır. Ramazan arınma ayıdır. Vererek bereketlenme ayıdır.

Bu ay boyunca yaptığımız ibadetler, gözterdiğimiz güzel ahlak yalnızca Ramazan ayına özel olmamalı. Hiçbir çıkar beklemeden yalnızca Allah rızasını arama, O’nun sınırlarını koruma konusunda sadık ve kararlı olmalıyız. Aksi halde ‘Allah’a bir ucundan ibadet eden’ kişilerin durumuna düşebiliriz. Bu tehlikeye karşı dikkatli olalım; her adımımızı “Allah’ı mı razı ederim yoksa şeytanı mı memnun ederim?” düşüncesiyle atalım ve her zaman vicdanımızı tam kapasitede kullanalım.

Mümin, özellikle bu ayda Allah’ın hoşnutluğunu kaybedecek bir davranışta bulunmaktan ve nefsinin sınır tanımaz kötülüklerinden sakınır. Hayır düşünür ve salih amellerde bulunur. Allah’ın gizlinin gizlisini ve içindekini de bildiğini kavramış olduğundan, bu ahlak özelliklerinden hiçbir durumda taviz vermez. Mümin, bu özel nefis terbiyesinin nimetlerinden hayatı boyunca yararlanır. Aczini görür, manevi derinlik ve güzel ahlakı kazanır.

Peygamberimiz(sav), müminlerin sahip olması gereken güzel ahlakın önemini, “Ruhumu kudret altında tutan Allah’a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer.” (Tirmizi; Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din) hadis-i şerifiyle haber verir. Müminler bu üstün ahlak özelliklerine sahip olmak için gayret gösterir ve güzel özelliklerini gördüklerinde birbirlerine cenneti hatırlatırlar.

“Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah’ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir… Oruç kuyusunda sabret ki; Yusuf gibi aşk Mısır’ında aziz olasın.” (Mevlana Celaleddin)

 
Fuat Turker

 

Ramazan Ayı,yeni bir başlangıç, yeni bir sayfa olsun.

“İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz “.
(Bakara Suresi, 185)

 
Allah’ın bir lütfu olarak 11 aydan daha yoğun bir yardımlaşma ve bereket artışı vardır Ramazan’da. Bu ay insan daha sabırlı ve hoşgörülüdür, öfkesini yener, yoksullara karşı daha duyarlıdır, iyilikseverdir, sevgi, saygı, şefkat doludur ve insanlara ikramlarda bulunur. Ramazan’la birlikte topluma bir düzen ve huzur gelir.
Ramazan’da Kur’an ahlakı toplumun genelinde daha güzel yaşanır; bu ay kalpler yumuşar. Samimi insan yine bu ay vicdan muhasebesi yapar, kendisini gözden geçirir, hata ve eksiklerini düzeltmeye gayret eder. Yalnızca oruç ibadeti için değil, Allah’ın buyruğu olan diğer kulluk ve ibadetlerinde de daha dikkatli olur, sorumluluklarını daha özenle yerine getirmeye çalışır.
Kimi insanlar için Ramazan yeni bir başlangıç, bir dönüm noktası olur. Dini yaşamına hakim kılmak için kişi, samimi ve kesin bir niyetle  yeni bir sayfa açabilir. O güne dek “bir ucundan” yaptığı ibadetlerinden dolayı Rabb’ine kesin bir tevbeyle tevbe edip, daha kararlı olmaya niyet edebilir. Allah bağışlayıcı ve merhamet sahibidir; kullarına sayısız fırsatlar tanır, imkanlar sunar.
Nefis tembelliğe yönlendirir; insanın Kur’an’ı yaşama konusunda kararlı ve iradeli olmasını istemez. Ramazan orucunun önemli bir hikmeti ise nefsin eğitilmesidir. Kişi nefsini eğittikçe daha şefkatli ve merhametli olur. Nimetlerin değerini daha iyi anlar, şükrü artar. Zorluklara karşı daha sabırlı ve tevekküllü olur; ahlakı güzelleşir, ruhu ve imanı derinleşir.
Yüce Allah bu ayda, sözün en güzeli olan Kur’an’ı indirdi. Rabb’lerine karşı içleri titreyerek korkanların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine karşı yumuşar-yatışır. Ramazan, kalplerin saygı ve korku ile yumuşaması zamanıdır. Bu mübarek ay ve tuttuğumuz  oruç, hepimize bu yönüyle yarar sağlasın. Kur’an’ı eksiksiz yaşayacağımız, Allah’a daha yakın bir hayat için yeni bir başlangıç, yeni bir sayfa olsun.

Neden Ramazan, Neden Oruç?

Ramazan, İslam’ın temel esaslarından olan oruç tutmakla emredildiğimiz, her yılın bir ayına özel ibadet mevsimidir. Oruç, kul olduğumuzun farkına varma, nimetlerin değerini anlama, nefsi terbiye etme, toplumdaki muhtaç insanların durumlarını daha iyi anlama ve beden için bir perhiz olması gibi pek çok faydaları sayılabilecek bir ibadettir. Aşağıda bu faydalardan bazılarını başlıklar altında değerlendirmeye çalışacağız:

 

Okumaya devam et

Af ve kurtuluş günlerine doğru…

Öncelikle af ve kurtuluş günleri olan Ramazan ayına adım adım yaklaştığımızı bir müjde gibi hatırlayalım.
Ve unutmayalım ki, Cennet Allah’ın lütfu, Cehennem ise azap yurdudur. Mahşer’de keskin bir adalet vardır; ama mağfiret de vardır, şefaat da vardır. Fakat kime ne, ne kadar tecelli edecek; takdir Cenâb-ı Allah’ındır. Bu konuda ‘yüzde’ vermek şimdilik bizim için yanıltıcı olur. Çünkü yüzde vermek hesap tutucu ile ilgili bir kavramdır. Neyi kaç yazacağını biz bilmeyiz. Ancak biz sadece amelimizde ihlâslı olmamız gerektiğini biliriz. İhlâslı amelin keyfiyet değeri Allah katında çok yüksektir. Meselâ hadiste “Elhamdülillah kelimesi mizanı doldurur. Sübhanallahi velhamdülillahi tesbihleri sevap bakımından yerle gökler arasını doldurur.” 1 buyurulur. Bu nasıl bir dolduruştur? Anlaşılıyor ki, bir ‘elhamdülillah’ kelimesi mizanda bütün günahlardan ağır basıyor. İnsan bağışlanıyor. Ama bu elhamdülillah kelimesi, nasıl bir elhamdülillah kelimesidir? Burada kemiyet değil, keyfiyet önemlidir!  
Hiç şüphesiz, Allah hem Âdil’dir, adalet sahibidir; hem Rahîm’dir, Gafur’dur, merhamet ve rahmet sahibi, mağfiret ve bağışlama sahibidir. Amellerimizin tam karşılığını adaletle verir, sevabımızı ise fazlından ve lütfundan ihsan eder.
Suçu karşılığında insan ya ceza görür, ya bağışlanır. Üçüncü şık yoktur. Eğer suçunu itiraf etmiş ve pişman olmuşsa, en ilkel kavimlerde bile insanlar bağışlanmıştır. Eğer suçuna suç katmış ve pişman olmamış ise her yerde ve her toplumda insan cezalandırılmıştır.